AçıklamalarGenel

YOLDAŞI İÇİN CANINI FEDA EDEN MİLİTANLAR OLDUKÇA BU HAREKET ASLA YENİLMEZ

Halk Savunma Merkezi(HSM) Karargah Komutanı Murat Karayılan, telsizden gerilla güçlerine hitap etti.

Karayılan, savaşın mayası veya tek sermayesi vardır; o da ideolojidir, inançtır ve savaşan güçlerin kararlılığıdır. Şimdi biz insan iradesinin ve yeteneğinin çağın teknolojisi yenebileceğini pratikte herkese göstermeye çalışıyoruz. Tüm gerilla sahalarında geliştirmeye çalıştığımız da budur” dedi.

“Her soruna cevap bulmak Apoculuk’ta temel bir ilkedir. Bir Apocu militan bulunduğu her yerde gerektiğinde yüksek bir mütevazilikle sıradan bir neferdir, gerektiğinde ise o bir generaldir” diyen HSM Karargah Komutanı Karayılan, konuşmasında şu hususlara dikkat çekti:

“Mücadelemiz, tarihinin en önemli bir sürecine girmiş bulunmaktadır. Faşist soykırımcı AKP-MHP ve Ergenekon rejiminin başlattığı topyekûn saldırıya karşı geliştirdiğimiz direniş, bu aşamada çok önemli bir noktaya gelip dayanmıştır. Bilindiği gibi bu rejim, Kürdistan’da yükselen Özgürlük Mücadelesi’nin önüne geçmek ve tasfiye etmek için, çökertme planını hazırlamıştı. Bu planın özü, Özgürlük Hareketini tasfiye etmek ve halkımız üzerinde soykırım siyasetini başarılı kılmaktır. Türk devleti bu amacını gerçekleştirmek için, hem uluslararası komployu yeniden canlandırmayı önüne koydu, hem NATO üyeliğini sonuna kadar kullandı ve hem de Türkiye’nin jeostratejik konumunu pazarlayarak, Rusya ve Amerika gibi güçler arasında oynama ve böylece herkesten destek alarak hareketimizi tasfiye etmeyi hedefledi.

SAVAŞ KONSEPTİNİN 5 AMACI DA BAŞARILAMADI

Mevcut rejimin kendi içinde üzerinde ittifak kurduğu ve savaşı başlattığı konseptin temel amacı neydi? Birincisi; Önderliğimize karşı mutlak tecrit ve psikolojik işkenceyle başlattığı saldırıda geri adım attırmayı hedeflemek. İkincisi; gerillayı 2017 yılına kadar tümüyle tasfiye etmeyi ve komuta kontrol sistemini dağıtmayı, parçalamayı önüne koydu. Üçüncüsü; Kuzey Kürdistan kitlesini faşizan baskı ve şiddet yöntemiyle bastırma, dağıtma ve teslim almayı hedefledi. Bu amaçla Kürt demokratik siyasetini baskı altına alma, tüm mevzilerini elinden alarak tasfiyeye uğratma, bununla birlikte Türkiye sol-sosyalist hareketlerini aynı biçimde tasfiye ve geriletmeyi amaç edinen planlamayı uyguladı. Dördüncüsü; siyasi gücünü kullanarak, Rojava devrim güçlerini ‘terör listesi’ne alma ve Rojava Devrimi’ni tasfiye etmeyi temel hedef olarak belirledi. Beşincisi; Şengal Êzidî halkının direnişini kırma ve yeniden boyunduruk altına almayı önüne koydu. Kısaca, sömürgeci soykırımcı bu devlet rejiminin hedefi buydu. Şimdi bunları başarabilmiş mi? Hayır. Başaramadığı açık ortadadır. Dolayısıyla başarısızdır. Faşist Türk devleti başarısız olduğu için, oluşturduğu rejim yapısı, bugün çok yönlü ve derinliğine bir kriz içerisine girmiş durumdadır. Artık herkes bu rejime ömür biçmektedir. Bu rejimin geleceğini değil, daha çok bu rejimden sonrasının nasıl olacağını tartışmaktadırlar. Aslında bu rejim bizi bitirmek istedi. Bunu başaramadı. Kendisi bitme aşamasına geldi ve artık tümüyle aşılma sürecine girmiş durumdadır.

TÜRKİYE’YE SAVAŞ TEKNOLOJİSİNİ GLADİO VERDİ

Özellikle son 6 yılda Önderliğimize, tüm zindanlardaki yoldaşlara, Özgürlük Gerillası’na, halkımıza, demokratik siyaset alanına, sol-sosyalist güçlere çok ağır saldırılar yapıldı. Esas olarak küresel sermaye güçleri ve NATO, 15 Ağustos ‘84’ten bu yana Türk ordusunun gerilla karşısında yenilmesini istemedi. Ancak 2012 yılına geldiğimizde, Türk ordusunun gerilla karşısında zor durumda olduğunu ve yenilmekte olduğunu gördü. Bu nedenle ateşkes ilanını kabul ettiler ve bu arada hem Türkiye’de yeni paramiliter bir güç örgütlediler hem de Gladio desteğiyle çağın teknolojisinin tümünü Türk devletine ve ordusuna sundular. Bunlardan bazılarını doğrudan verdiler, bazılarını da kamuoyu tepkisinden dolayı doğrudan vermediler. Her bir ülke bir parça vererek ve formülünü de sunarak yapmasını sağladılar. Örneğin İHA ve SİHA’ları esas olarak bu biçimde Türk devletine verdiler ve yapmasını sağladılar. Şimdi Erdoğan “yerlilik ve millilik” söylemiyle çok övünüyor ama biz biliyoruz ki, her bir parçası bir ülkeden verilerek onlara öğretilmiş ve yaptırılmış bir şeydir.

BÜYÜK BİR İRADE İLE DİRENİLDİ

Onlar bu teknolojiyle erkenden güçlerimizi tasfiye edeceklerini sandılar. Bu temelde çok kapsamlı ve yoğun saldırılar geliştirdiler. Kürdistan Özgürlük Güçleri bu saldırılar karşısında müthiş, tarihi bir direniş sürecini sergiledi. Başta Önderliğimizin İmralı sistemine karşı büyük bir iradeyle sergilediği insanlık duruşu, yine tüm cezaevlerinde gelişen direnişler, demokratik siyaset alanının direnişi ve halkımızın büyük bir fedakarlıkla teslim olmayan duruşu, kendi gerçeğinde ısrar etmesi, bu dönemde büyük fedakarlıklarla yaşandı. Bu süreçte şüphesiz kapsamlı direniş savaş sahasında oldu. Hem Özgürlük Gerillası’nın Kuzey Kürdistan ve Medya Savunma Alanları’ndaki direnişi ve hem de savaşçıların diğer parçalarda geliştirdiği direnişler önemli, tarihsel destanlar biçiminde gelişti. Hiç kuşku yok ki, bu direnişler şimdi sözle söylendiği gibi kolay olmadı. Büyük bir inanç ve kararlılıkla yüksek bir fedai ruh, fedakârlık ve özveri temelinde gelişen direnişler ve verilen ağır bedeller temelinde süreç gelişti. Yani büyük bir irade ve fedakarlıklarla bu süreç yürütüldü ve yürütülüyor.

İŞGALCİLERİN 2021 PLANLARI HÜSRANA UĞRADI

Bir aşamadan sonra faşist Türk devletinin başaramadığını gören komplocu güçler, daha aktif devreye girdiler. Bu temelde komployla Rojava’da Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spi işgalleri gelişti. Yine Kürt işbirlikçi çizgiyi daha aktif devreye soktular ve Kürdistan’da MİT’in ajan ağını her yerde örgütlemesine zemin açtılar. İstihbarat paylaşımını geliştirdiler. Bütün bunlara rağmen başarılı olamayan bu güçler, 2021 yılının planlamasının ana merkezine Medya Savunma Alanları’nı koydular. Bunun için KDP’yi işbirliği yapmaya ve Irak hükümetini de seslerini çıkarmayacak tarzda hazırladılar. Amaçları, tıpkı 15 Şubat komplosu gibi bir süreci dayatarak, Özgürlük Hareketini Medya Savunma Alanları’ndan söküp atma ve böylece hareketin koordinasyon merkezlerini darbeleyerek, dağıtarak kesin sonuç almayı önlerine koydular. Yıla avantajlı girmek ve bu planı başarmak için daha kış bitmeden Şubat ayında Garê’ye dönük sürpriz bir saldırı gerçekleştirdiler. Esas olarak bununla amaçları, gerillanın merkez alanını tasfiye etmek, burayı işgal ederek yıla büyük bir avantajla girmekti. Fakat bilindiği gibi, komutan Şoreş Beytüşşebap’ların öncülüğünde gelişen direnişle, bu saldırı planı hüsranla sonuçlandı. Ama onlar bundan bazı sonuçlar çıkararak, sınıra yakın bölgelerde başlamaları halinde daha fazla sonuç alabileceklerini düşündüler.

Bu temelde 23 Nisan’da Avaşin, Zap’ın Ertuş bölgesine ve Metina’nın Qaşura bölgesine saldırı başlattılar. Onlar “yüksek teknolojiyle güçlerimizin fazla dayanamayacağını bir veya iki hafta içerisinde buraları işgal ederek, böylece Avaşin, Zap, ve Metina’yı kısa sürede kontrol altına alabileceklerini” hesapladılar. Ardından da tüm Medya Savunma Alanları’nı en fazla 2-3 aylık bir zamanda işgal edebileceklerini düşündüler. Ama evdeki hesap ile çarşıdaki hesapları birbirini tutmadı. Şimdi dört buçuk aydır gelişen savaşta bırakalım Medya Savunma Alanları’nı işgal etmeyi daha Avaşin’i, Zap’ın Ertuş bölgesini ve Metina’nın Qaşuri bölgesinde tam kontrolü sağlayamadılar. Buraların bazı yerlerinde işgal güçlerini yerleştirmiş olsalar da hakimiyeti sağlayamadıkları gibi, Avaşin’de de hâlâ giremedikleri ve direnişin kıyasıya yürütüldüğü birçok yer bulunmaktadır. Büyük ihtimal Türk devleti, böyle bir taktik performansı ve direnişi beklemiyordu. Burada içine girmiş olduğu tıkanmadan kurtulmak için, KDP güçlerini devreye sokarak, sonuç almak istedi. Ama bu konuda da bugüne kadar istedikleri sonucu elde edememişlerdir. Kısaca, uluslararası komplocu güçlerin zemin sunma ve desteklerine rağmen bugün Türk devleti, Medya Savunma Alanları’nın kapısında büyük bir yenilgi aşamasına doğru sürüklenmektedir.

Bu süreçte gerillanın yeniden yapılanma projesi temelinde geliştirdiği, uzmanlığa dayalı tim savaş tarzının büyük önemi ve yeni dönem taktik perspektifimizin doğruluğu ispatlanmıştır. Bu anlamda son 7 aylık pratik süreç bizim için çok önemlidir. Önder Apo’nun “en büyük teknik insandır” gerçeği üzerinde derinleşen gerilla güçlerimiz, teknoloji karşısında savaşta önemli bir düzey kazanmış olduğu görülmektedir. Aslında gelişen teknoloji, teknik silahlardan daha fazla istihbaratın güçlenmesine yol açmıştır. Yani daha fazla istihbarat elde etme olanakları, bu teknoloji sayesinde artmıştır. Bu nedenle çağımızda artık savaşlarda istihbarat, temel bir eksen haline gelmiş bulunmaktadır. Esas olarak, savaşta 3 faktörün yeni dönemde öne çıktığından söz etmek mümkündür. Bunlardan birincisi; insan faktörüdür. Yani artık düz ve klasik askerle değil, nitelikli, uzman ve inançlı askerlerle savaşın yürütülmesi ve sonuç alınması ancak mümkündür. Fakat burada ideolojik kararlılık ve inanç insan kalitesinin ve kabiliyetinin gelişmesinde yine savaş iradesinin açığa çıkarılmasında temel bir faktördür. İkincisi; istihbarattır. Üçüncüsüyse; teknik silahtır. Belki psikolojik savaş yöntemleri de sayılabilir ama esasta bu 3 faktör daha belirgin bir şekilde öne çıkmıştır.

SAVAŞIN MAYASI İNANÇ, İDEOLOJİ VE KARARLILIKTIR

Günümüzde bu gerçeği doğru göremeyen, yani süreci doğru okuyamayanlar savaşta başarılı olamazlar. Buna en çarpıcı örnek; Ermenistan ordusudur. Esas olarak doğru bir hareket tarzı ve yaratıcı bir taktik kıvraklıkla karşı tarafın istihbaratını boşa çıkaran güç, savaşta başarılı olma olanaklarını yakalar. Bu konuda taktik yoğunluk, derinlik, esneklik ve manevra kabiliyeti önemlidir. Bunun dayandığı temel olgu da günümüzün savaş gerçekliğinde, gizlilik ve disiplinin artan önemidir. Her dönemde gizlilik ve disiplin savaşlarda önemli bir olgu olmuştur. Ancak günümüzde özellikle de gerilla savaşında bu olguların rolü daha fazla artmıştır. kilitlenmiş, ideolojik inancı tam ve bu temelde örgütlenmiş bir yapı daha Gerilla savaşı iki temel ayak üzerinde duruyorsa, bunlardan biri; disiplindir diğeri de gizliliktir. Kuşkusuz bunu bilinçli, örgütlü ve planlı bir biçimde geliştirebilen, nitelikli insan faktörü gereklidir. Yani amaca kararlıca fazla bu olguları yerli yerinde yaşamsallaştıracak düzeye ulaşabilir. İnancı olmayan, bir ideolojiye dayanmayan bir güce, dünyanın en gelişmiş silahlarını ve en yüksek maaşlarını da versen savaşta sonuç alamaz. Bunun en çarpıcı örneği, son günlerde yaşanan ABD’nin eğitip donattığı ve modern silahlara sahip olan Afganistan ordusunun Taliban hareketi karşısında buz gibi erimesidir. Çünkü savaşın mayası veya tek sermayesi vardır; o da ideolojidir, inançtır ve savaşan güçlerin kararlılığıdır. Şimdi biz insan iradesinin ve yeteneğinin çağın teknolojisi yenebileceğini pratikte herkese göstermeye çalışıyoruz. Şu an Medya Savunma Alanları’nda yaptığımız budur. Aslında tüm gerilla sahalarında geliştirmeye çalıştığımız da budur. Biz Kürdistan’da adım adım bu gerçeği açığa çıkarırken, aslında Taliban hareketi yürüttüğü savaşla bunu çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur. Taliban hareketinin ideolojisinin ne olup olmadığı bir yana ama savaşta topluma dayanan bir hareket karşısında hiçbir teknolojinin sonuç alamayacağı, Afganistan savaş pratiğinde de görülmüştür.

21. YÜZYILIN GERİLLASI KÜRDİSTAN’DA ŞEKİLLENMEKTEDİR

Hareketimizin bugün geliştirdiği mücadele sadece Kürdistan halkı için değil, bölge halkı hatta tüm insanlık için önemli bir mücadele haline gelmiştir. Kapitalist Modernite’ye karşı Demokratik Modernite’ye dayanan Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, insan iradesi ve yeteneğinin her türlü teknikten daha üstün olduğunu herkese göstermektedir. Böylece 21’inci yüzyılın gerillası Kürdistan’da şekillenmektedir. Tabii bütün bunlar kolay olmuyor. Apocu ideoloji felsefe ve değer yargılarıyla tamamen fedaileşmiş kahraman militanların yürüttüğü görkemli direnişler sayesinde bu, gelişebilmektedir. Bu ideolojik derinlik olmadan, böyle bir şey mümkün olamazdı. Ancak Apocu ideolojiyle donatılmış, kendisini davası için feda eden kahramanların bedel ödemesiyle bu süreç geliştirilmektedir. Çiyager, Xebatkar ve Zeryanlardan Soro, Azad, Çekdar ve Berçemlere kadar, Delal Amed, Atakan, Çetin ve Doğanlardan, Welat, Çavreş ve Şervinlere kadar uzanan kahramanlar zinciri ile bu mücadele geliştirilmektedir. Son yılların büyük devrimcileri Ali Piling, Çiçek Botan, Yılmaz Dersim, Zin Cizre, Agit Civyan, Dilşêr Herekol, Hevram, Amara ve Nujinlere kadar uzanan bu kahramanlar sayesinde bu pratik ve süreç yürütülmektedir.

Değerli komutan Şoreş, Serhat, Sarya, Hêjar ve Rêberlerin direnişleri olmasaydı, bugün biz burada böyle konuşamazdık. Sadece bunlar mı? Burada ismini sayamayacağımız binlerce ciğerpare genç kahraman yoldaşlarımız var. Yine diğer halklardan enternasyonal yoldaşlarımız var. Kürdistan’ın genç kadın ve oğullarının gözlerinde okunan kararlılık ve zaferle birlikte, yüreği özgürlük için çarpan pırıl pırıl fedai Apocu yoldaşlarımız sayesinde biz burada açığa çıkan hakikatleri ifade edebiliyoruz. Bugün canlı olarak an be an yaşanan büyük bir cesaret ve fedakarlıkla kutsal direnişi geliştiren Werxelê ve Girê Sor cephelerindeki kahramanlık direnişini sürdüren militanları yine tüm Avaşin, Zap ve Qaşura şahinleri sayesinde, tarihsel gerçeklikler gün gibi açığa çıkmıştır.

Bugün PKK militanlarının yürüttüğü bu kutsal direniş gerçeği ve zafere kilitlenen duruşu, Kürdistan toplumunu ve toplumları etkilediği gibi, bizleri de derinden etkilemektedir. Zendura’da direnişin 20’nci günlerinde direniş komutanı olan Hêjar arkadaşa geri çekilme talimatı veriliyor ancak bu yüreği büyük öncü yoldaşımızın verdiği cevap; “bir yaralımız var, ağırdır yürüyememektedir, onun için ben onun yanında kalacağım, sonuna kadar savaşacağım fakat diğer arkadaşlar geri çekilme yapabilirler” biçimindedir. Tabii ki bunu duyan diğer arkadaşlar da “geri çekilmeyeceklerini yaralı yoldaşlarını ve komutanlarını bırakmayacaklarını” belirterek direnişi sürdürmeye karar veriyorlar. Bu temelde o tarihi Zendura destanı yazılmış oldu. 2 aya yakın bir zaman içerisinde çok büyük fedakarlıklarla direniş sürdürüldükten sonra geri çekilme uygulandı. Aynı tutumu Arıs Farıs tünelinde Diyana yoldaş da gösterdi. O ve yanındaki yoldaşlar da fedaice Apocu militanlığın nasıl olması gerektiğini bir kez daha herkese gösterdiler.

YOLDAŞI İÇİNİ CANINI FEDA EDENLER MİLİTANLAR OLDUKÇA BU HAREKET ASLA YENİLMEZ

Bu duruş biçimleri sıradan değildir. Bu, insanlık tarihinde çok büyük bir değer ifade eden bir insanlık duruşudur. Yoldaşı için kendini feda eden komutanlar, militanlar ve yoldaşlar bu harekette varsa, bu hareket asla yenilemez. Bu açıdan bu çok yüce, anlamlı ve değerli bir duruştur. Bu bir insanlık değeridir. Yoldaşın yoldaşı olan, Önder Apo’nun yoldaşları bugün pratikte bunu geliştiriyorsa, yeterli yoldaşlık yolunda önemli bir düzeyin yakalanmış olduğunu da göstermiş olmaktadır. Ve bizler için yine hepimiz için bütün bu pratikler büyük bir temel ölçüdür. Bir Apocu militan nasıl kendini yoldaşı için feda edebilir. Bir Apocu öncü komutan nasıl savaşçıları için kendini ve hayatını ortaya koyabildiği gerçeği, canlı pratiklerle bu yakın dönemde yaşandı. Değerli komutan Xebatkar yoldaşın Nusaybin direnişinde sergilediği, Çiyagerlerin “son ne olursa olsun muhteşem olacak” dediği ideolojik, Apocu fedai duruş, bugünkü savaşta da an be an yaşanmaktadır. Bu bizim için büyük bir gurur konusudur. Böyle insanlarla yoldaş olmamız bizim için bir şanstır ve bundan büyük gurur duymaktayız.

BUNLAR YALANLARI İLE SONUÇ ALACAKLARINI SANIYORLAR

Şimdi bu Türk devletinin başındaki çeteler “artık katılım olmuyor, yılda şu kadar katılım oluyor, Kuzeydeki gerilla sayısını düşürdüm, bu kadar sayıya düşürdüm” diyerek kendisine bir başarı hikayesi uyduruyor. Böylece Türkiye toplumunu da yanıltıyor. Peki madem artık katılım olmuyorsa, eğer çok yiğitsen o kapılara, yollara koyduğun kameraları, ajan ve polisleri kaldır bir bakalım hele akın akın Kürt gençleri dağlara geliyor mu gelmiyor mu? Herkesin başına adeta bir polis koymuşsun, yüzlercesini yolda geri çevirmiş, zindana atmışsın. Şimdi de çıkıp “durdurdum” diye toplumu aldatıyorsun. Bunlar yaratıkları korku imparatorluğu, baskı, şiddet ve psikolojik savaş yalanlarıyla sonuç alacaklarını sanıyorlar.  Gelişen savaşın sonuçlarını bunlar toplumla hiçbir biçimde paylaşmıyor. Güney Kürdistan’daki kayıplarını bazen tek tek veriyorlar fakat Kuzey’de yapılan eylemlerin hiçbirisini yansıtmıyorlar. Eylemlerde kayıpları yaşanıyor bunları büyük bir titizlikle gizliyorlar. Neden? Çünkü Kuzey Kürdistan’da “gerillayı etkisiz hale getirdik” diye hep propaganda etmişlerdir. Şimdi de eylem yapıldığını söylese, yalanları açığa çıkacaktır. Bunun için kuzeyde yapılan hiçbir eylemden ve sonuçlarından bahsetmiyorlar.

Çoğu zaman “şu kadar kişi ikna yoluyla teslim oldu” diye haberler yapıyorlar. Oysa hareketimizden kopuşların en az olduğu yıllar, bu yıllardır. Buna rağmen onlar sürekli kaçışların olduğu, çözülmenin yaşanmakta olduğu gibi yalan haberi topluma empoze etmek istiyorlar. Geçmiş yıllarda toplu katılımların olduğu dönemde bir biçimde hareketimizin içine sürüklenmiş kişiler oldu ve o zamanlar kopuşlar da oluyordu. Bunlar çoğunlukla Güney’de KDP’nin denetiminde tutuluyorlar. Bunları KDP TC’ye satıyor, Türk devleti de her getirdiklerini sanki saflarımızdan yeni kaçmışlar gibi haberleştirerek, psikolojik savaşı tırmandırıyorlar. Bunlar gerçekleri ya gizliyorlar ya da çarpıtarak topluma veriyorlar.

Yalana dolana dayalı kendilerine bir başarı hikayesi oluşturmak istiyorlar ve halkımıza zulüm yapıyorlar. Her gün ormanlarımızı yakıyorlar. Şimdi Dersim ve Botan’da en çok önem verdikleri şey, ormanları yakmaktır. Diğer yerlerde de yakıyorlar ama buralarda daha fazla orman yakmakla uğraşıyorlar. Türkiye’de ormanlar yandı Kürt halkını ve hareketimizi suçladılar. Halbuki doğa koşulları sonucu veya bazı çıkar gruplarının rant elde edebilmesi için başlatılan yangınlardı. Fakat bize yüklediler, isim bile verdiler. Neden? Çünkü onlar art niyetliler, onlar Kürdistan’daki ormanları yakıyorlar, sanıyorlar ki biz de Türkiye’de orman yakıyoruz. Bu kadar iki yüzlüdürler. Sözüm ona ormanları yakarak, barajları çoğaltarak gerillayı daraltacaklar ve sonuç alacaklar. Hani SİHA’lara güveniyordunuz, hani askerleriniz bu kadar kahramandı, o zaman niye böyle yöntemlere başvuruyorsunuz? Kürdistan’da zulüm uygulayan bir dörtlü çete ekibi vardır. Bunlar; Tayip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Süleyman Soylu ve Hulusi Akar’dır. Hulusi Akar her gün kameralar karşısına çıkıp yalan söylüyor, kelle sayıyor. Bunlar kelle avcılarıdır. Yani sanıyorlar ki, Kürt gençlerini öldürerek Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye edecekler. Siz tasfiye edemezsiniz. Çünkü PKK toplumsallaşmıştır, bir toplumdur. Kürt toplumunu siz yok edemezsiniz. Yüz yıldır aynı yöntemlere başvurarak sonuç alamadığınız gibi, bugün de hiçbir biçimde sonuç alamayacaksınız. Bu gerçekliği göreceklerine, kendi iktidarlarının devamı için kan döküyorlar. Sadist bir biçimde insanların öldürülmesi üzerine iktidarlarını inşa edip sürdürmek istiyorlar. Bu savaşı sürdürmelerinin tek nedeni budur. Yoksa onlar da sonuç alamayacaklarını biliyorlar. Diğer yandan Önder Apo “bana fırsat verin ben bir haftada bu sorunu çözerim” demedi mi? Eğer siyasetiniz soykırım değilse, niye bu yolu seçmiyorsunuz? Yok savaşla, ortadan kaldırarak, katliamlar yaparak sonuç almak istiyorsunuz ki, bu da beyhude bir çabadır. Bunun sonuç alabilmesi de artık mümkün değildir. Ama onlar bunda ısrar ediyor. Tarih karşısında mahkûm olacaklardır. Döktükleri kanın hesabı er ya da geç bu çetelerden sorulacaktır. Özellikle bu dörtlü çete hiçbir zaman bu vebalin altından kalkamazlar, bu hesaptan kurtulamazlar.

NE YAPARSANIZ YAPIN KÜRDİSTAN’DA SÖMÜRGECİ FAŞİST SİSTEM YERLE BİR EDİLECEKTİR

Her türlü yönteme başvurdular, başaramadılar. Kürdistan’da gençlerimizi salt mücadeleye katılmasın diye açıkça esrara, eroine bulaştırarak soykırım siyasetini uygulamaya çalışıyorlar. Bütün bu kirli yöntemlerle birlikte, Medya Savunma Alanları’nda kimyasal gaz dahi her türlü silahı kullanıyorlar. Kürt işbirlikçi çizgisini kullanıyorlar. Bütün bunlardan sonuç alamayınca, Medya Savunma Alanları’ndaki gerçeğin üstün örtmek için Kürdistan’ın diğer parçalarındaki YPG, YBŞ ve YRK güçlerine dönük hava saldırıları gerçekleştirdiler. Şengal’de hastaneyi bombaladılar. Açıkça uluslararası savaş yasalarını çiğnemektedirler. Ne yaparsanız yapın, siz artık tarihin akışını durduramazsınız. Özgürlük Hareketi’nin akışı sürecek, bu mücadele başarıya ulaşacak, Kürdistan’da sömürgeci, faşist sistemi yerle bir edecektir. Artık bundan kurtulmanın yolu yoktur. Tek yolu vardır; o da gerçekleri kabul etmektir. Kürt halkını halk olarak tanımaktır. Bir taraftan “biz bitiriyoruz, bitirme aşamasına gelmişiz” diyorlar diğer taraftan da “PKK Rojava’da uluslararası güçlere dayanarak, yüz bin kişilik bir ordu oluşturmuş ve Türkiye üzerinde büyük bir tehlikedir” diyorlar. Bu her iki söylem birbirini yalanlıyor. Hem onu söylüyorlar hem bunu söylüyorlar. Hem diyorlar “PKK’yi bitiriyoruz” hem de “PKK büyümüştür devlet kuracaktır, Türkiye’yi parçalayacaktır” diyorlar. Peki hangisi doğru? Güneş balçıkla sıvanmaz denilir. Bu tür propagandalarla bu gerçeğin üstünü örtemezler. Türk devletinin durumu ve yaşadığı gerçeklik budur. Güçlerinde savaş iradesinin zayıf olduğunu onlar da biliyor. O yüzden istihbaratla teknolojiyle yani komployla, hıyanetle güçlerimizi tuzağa düşürerek, sonuç almak istiyorlar. Çoğu zaman da bununla övünüyorlar. Namertçe tuzaklar kurup, sinsi yöntemler geliştirerek katletme ile sonuç almak istiyorlar. Bununla da övünüyorlar. Bütün bunlar onların gerçekliğini ortaya koymaktadır. Ancak bütün bu yaptıkları onları kurtaramaz. Faşist sömürgeci sistemin yenilgiye gidişinin önünü alamaz.

“Bizim en büyük düşmanımız kendi yetersizliklerimizdir” sözünü biz, 15 Ağustos 2018 tarihinde telsiz cihazı konuşmasında ifade etmiştik. Bu ifade, düşmanı yenmek için yani kendi yetersizliklerimizi, alışkanlıklarımızı yenmek için belirtildi.  Bir mücadele verildi doğru fakat bu çok gecikmeye de yol açtı. Zamanında hemen alışkanlıklardan vazgeçme yeni çizgiye girme, yeni dönem gerilla çizgisini uygulama yaşanmadı. Yani zamanında pratikleştirilmedi. Biz sorumluluğu herhangi bir kimseye yüklemiyoruz. Eğer böyle bir sorumluluk varsa, elbette ki en başta bizler sorumluyuz. Ama şunu iyi biliyoruz; bizim zorlanmalarımız dıştan, düşmanın yönelimlerinden ziyade daha çok içten kaynaklıdır. Halkımızın önemli bir sözü vardır; ‘’ger kurmê darê ne ji darê be, dar naşikê.’’ Ağacın kurdu ağaçtan olmazsa ağaç kırılmaz denilir. Bu çok önemli bir sözdür. Nitekim tarihe baktığımızda tüm Kürt özgürlük hareketleri, içten yedikleri darbeler sonucu yenilmişlerdir. Tarihimizde bunun pek çok örnekleri vardır. Bütün arkadaşlar bunları biliyor.

Bu açıdan bugün de bizim içe dikkat etmemiz lazım. Genelde Kürt toplumunun birlik olması önemlidir. Zaten düşman birliği bozmak ve iç çatışma yaratmak için habire çalışıyor. Neden? Çünkü birlik önemli ve tarihimizde hep iç sorunlardan dolayı kaybeden bir toplumdan geliyoruz. Bu toplumun birliğini, beraberliğini bozan birtakım hastalıklı faktörler vardır. Ve bunların şu veya bu biçimde bizler üzerinde de hâlâ yaşayan bazı etkileri söz konusudur. Önderlik geliştirdiği ideolojiyle Kürdistan’daki birliğin önünde engel olan tüm hususları aşmayı başardı. Çünkü Kürdistan toplumu kırk parçaya bölünmüştü ama Önderlik bunu aştı. Ulusal birlik, ruhsal birlik yüksek düzeyde oluştu. Bugün biz Apocu ideolojiye dayanarak ve bizdeki yoldaşlık ruhunu koruyarak, bu illeti köktenci bir biçimde aşmış bir hareketiz.

KADIN YOLDAŞLAR ÇİZGİDE KARARLI DURUŞLARIYLA SÜRECE CEVAP OLMALIDIR

Genelde kadın gücünü doğru değerlendirme ve en önemlisi de kadının kendini doğru değerlendirmesi, büyük önem taşımaktadır. Önder Apo’nun ideolojik, felsefik derinliğinin en çarpıcı yanı, kadındaki özü bulup açığa çıkarmasıdır. Bu, dünya çapında yeni bir durumdur. Kadın ve gençliğin devrimin öncüsü olması yepyeni bir gerçekliktir. Bu gerçeklik şimdi gerillada çok belirgindir. Birçok kadın militan yoldaş, zor koşullarda en ağır yükü kaldırarak, Önderliğe cevap olma çabası içindedir. Biz de bu yoldaşların sonuna kadar arkasındayız. Özellikle, Medya Savunma Alanları’ndaki pratik de gösterdi ki, kadın yapısı savaşın inceliğinde ve derinliğinde yetkinleştikçe, daha fazla rol oynayabilmektedir. Bu açıdan, yoldaşların kendilerine güvenmesi ve bu güven temelinde daha güçlü, ideolojik, örgütsel ve askeri alanda mücadele yürütmesi ve çizgideki kararlı duruşuyla sürece cevap olması büyük önem taşımaktadır.

Her soruna cevap bulmak Apoculuk’ta temel bir ilkedir. Çözümsüzlük asla kabul edilemez. Apocu felsefede çözümsüzlüğün yeri yoktur. En kötü şey, çözümsüzlük ve kararsızlıktır. Bir Apocu militan neredeyse, orada sorunlara cevap olma ile mükelleftir. Sorunlar karşısında kendini sorumlu görme ve o sorunu çizgimize göre en uygun tarzda çözmeyi esas almalıdır. Bir Apocu militan bulunduğu her yerde çoğu zaman belirttiğimiz gibi, gerektiğinde yüksek bir mütevazilikle sıradan bir neferdir, gerektiğinde ise o bir generaldir.”

Related Articles

Close