GenelÖnderlik Değerlendirmeleri

Gençler Tarihi Meseleleri Gündemleştirip Kararlaştırabilirler

RÊBER APO
Kendinize güvenin, genç veya yeni olmanız bir engel değil, tam tersine hızlı kavrama, özümseme açısından bir avantajdır. Gençler her zaman daha iyi başarabilirler. Onların enerjik durumları, yıpranmamış durumları en zor görevlerin üstesinden bile gelmeye götürebilir. Müthiş savaş kahramanları olabilir, örgüt kurucuları olabilirsiniz. Sizin elinizden her türlü eylemcilik gelebilir, yeter ki kendinize güvenin. PKK’yi bütün doğrularıyla özümseyin. Eğer bunu yaparsanız yenemeyeceğiniz hiçbir düşman, gideremeyeceğiniz hiçbir zayıflığınız kalmaz. Benim gibi bir kambur bile bu duruma ulaştıktan sonra, neden siz de ulaşamayasınız? Şu anda biz bu halimizle bile düşmanı titrettikten sonra, sizin özümsenmiş bir PKK gerçeğiyle yaşamanız büyük başarıdır. Biz bile bunu böyle sağladığımıza göre, bu kadar hazırı esas alanlar, buna bir de kendi gençliğini katanlar nasıl başarmasınlar?
Sanıyorum birbirimizi anlıyoruz. Gelen eleştirilerden herkes kendisine eleştiri okunu yöneltmesini bilmeli ve aynı zamanda eleştiri okunu başkalarına, doğru bir şekilde yöneltmesini de bilmelidir. Herkes okun ucunu tedavi etmesi gereken yarasına çevirmelidir. “Bana ne, benim için değildir” demeyelim. Eleştiriler bir kişiye özgü değildir, genel ve herkese özgüdür. Ben bile kendimi yeni şartlar altında değiştirmeden yaşatamayacağımı düşünüyorum. Burada da olsa yeni hamleler için sağlam bir pozisyona getirmeliyim diyorum. Bu hepimiz için geçerlidir. Genç olmayı, karar vermenize bir engel, bir bahane olarak ileri sürmemelisiniz. Hatta tecrübesiz olmanız bile çok sağlam işleri birlikte kararlaştırmaya engel olarak ileri sürülmemelidir. Gençler de tarihi meseleleri gündemleştirip kararlaştırabilirler. Kaldı ki biz o kadar genç de değiliz. Bu işler tam bize göredir. Süreç, ne çocukluk, ne de gençlik sürecidir. Tam bir olgunluk sürecidir. İşleri tartışıp karara bağlama sürecidir. Bu gerçeklerimiz temelinde ne isterseniz biz hazırız. Kişi olarak kendimizi devrim arenasının içine atmışız. İstenilen savaş türüne hazırız. Yeter ki sormasını, görmesini bilin! Savaşı dıştalayan, savaştan kaçınan, uygun görülen yol ve yöntemden habersiz olan yok. Biz varız, ortadayız ve her şeye ulaşırız.
Bir ihtilalci kendisine sınır koymaz. Tabii yaramazlık da yapmaz, kendisini de tıkatmaz. Karşınızdaki devrimcilik, kolay kolay kontrole alınacak bir devrimcilik değildir. Bunu dost da, düşman da bilir. Bunu siz de biraz bileceksiniz. Bu devrimciliği düşman engellemek, dost da kendine göre kullanmak ister. Bütün bunlar sizlere ulaşmak içindir. Ne düşman gibi engellemek, ne de dostlar gibi kendi sınırınıza çekme gibi bir isteminiz olabilir. Çünkü siz devrimcisiniz.
PKK, sıradan bir yaşama karşı savaşım demektir. PKK bugün ayaktaysa, biraz bu yaşama karşı duyduğu kinden dolayıdır. Yani görev alacaksınız, bazı sorumluluklar üstleneceksiniz. Ama yaşayacağınız sorunlar şimdiden çok açıktır. Savaşmayın, sorumluluk almayın demiyorum, sizi sert eleştirmek de istemiyorum, ama gerçekler de ortadadır. Bunlardan hiç birimiz kendimizi kurtaramayız.

Sizler gençsiniz, zaaflardan arınıp şu ya da bu soruna çözüm yollarını ortaya çıkarmayı, tartışmalar geliştirip düşünce üretmeyi, olay ve olguları tanımlamayı bilmelisiniz. Böylece sağlıklı örgütlenmelere gitme olanak dahiline girer, çok saf, bitmiş tükenmiş kişilikler yerine her düzeyde gerçek dava kişilikleri ortaya çıkar. Nitekim günümüzde oluşan ortamımızın ürünleri sınırlı da olsa bu niteliktedir. Bunu 1980’ler için söyleyemezdik, hele hele 1970’ler için hiç söyleyemezdik. 1970’leri bir düşünelim. Ortam alacakaranlık, her şey bastırılmış; ödleklik, nefes alamazlık had safhada, burnunun ucunu bile görmek mümkün değildi. Görev desen yanına yaklaşmak mümkün değil, herkes saptırmakla uğraşıyor; en dost bildiklerin, sosyalist bildiklerin bile kendilerini de seni de aldatmak için uğraşıyorlar. O dönemin iğne ucu kadar bile olsa açığa çıkartılması gereken görevi, işte bu nedenlerle ele alınamazdı. Sağın da, solun da sergilediği aynı inkarcı yaklaşımlardır, örtbas etmedir; resmi düzen sınırları dahilinde kalma, düzeni sürdürmeye hizmettir. İçine girilmesi gereken görev, buna alet olmamak ve eleştirmekti. Bunu başarabilirsen ne mutlu sana! İşte yapılmaya çalışılan buydu. Yanlışlıkları ortaya çıkarma, doğrunun ne olması gerektiğine ilişkin iddialar üzerinde durma çabası vardı. Halk bundan habersizdi. Biraz aydın gençlik kesimine hitap edilmekteydi. Ve bunun bizi götürdüğü sonuç, bilindiği gibi yeni bir yoldu. İnanmış, kararlı, mücadeleci bir topluluğun artık içine girmeyi benimsediği, cesur adımların atıldığı bir sonuç söz konusuydu. 1980’lere geldiğimizde durum buydu ve düşman her şeyi yine eski duruma getirmek için bu çıkışa karşılık verdi.
Bizim işimiz-gücümüz savaşçılıktır. Karnımızı doyurmak için bile savaştan başka bir çaremiz yok. Savaş, şu anda Kürdistan’da tek üretim tarzıdır. Kürdistan’da ekmek bulmak isteyenler bile savaşmasını bilmelidirler. Gerçek böyledir. Devletin son raporunda, “halkın yüzde kırkı açlık sınırının altındadır” deniliyor. Karnını doyurmak için bile olsa, tek üretim tarzı savaştır. Çünkü özel savaş her şeye el koymuştur. Özel savaş, varolan bütün yaşam olanaklarını gasp etme savaşımıdır ve bu fiilen yürütülmektedir. Onun karşısında siz de kendinizi doyurmak istiyorsanız, özel savaşa karşı savaşınızı vereceksiniz. Demek ki, yürüttüğümüz bu savaş, önce karnımızı doyurma savaşımıdır ve bu da önemlidir. İnkarcı olmayın. Bizim için başka bir meslek yok. Saflarımıza gelen gençlerin çoğu açlıktan ötürü gelmişlerdir. Düzen bunları doyurmuyor, o zaman ekmek için savaştığımızı unutmayacağız. Ekmeğe yüksek anlam biçeceğiz. Ekmeği asla hor görmeyin, önemlidir. Ben halen bütün yemeklerin sonunda bir parça ekmek yemeğe bayılırım. Çünkü o ekmek kutsaldır. Halen savaşı onun için yürütüyoruz. Ekmek anlayışı böyle olacak, “ekmek kutsaldır ve biz onun için savaşıyoruz” diyeceksiniz. Bu ülkede de bin yıllardan beri kutsal buğday savaşı verilmiştir. Ekmek, buğday ekmeği çok değerlidir. İnsanlık ekmeği ilk önce burada yemiştir. Ekmek için, buğday ekmeği için savaşmıştır. Ondan sonra siyaset, hak-hukuk şeref, onur, kültür gibi ne kadar insani etkinlik varsa, onlar için savaşılmıştır.
Savaş felsefemiz çok köklü olmalıdır. Kaldı ki çok dövülmüşüz, dövülmemiş tek yanımız kalmamış, hakarete uğramamış tek bir kişimiz yoktur. Demek ki, bu hakarete ve uğursuzluğa karşı bir savaş yürüteceksiniz. Başka türlü kendimize nasıl insan diyeceğiz? Maneviyatımız, moralimiz yerle bir edilmiştir. Bunun için moral savaşı, maneviyat savaşı, şeref savaşı vereceğiz. Bütün bunları verdikten sonra özgür toprak savaşı vereceğiz. Ondan sonra eğer mümkünse daha da fazla siyasi iktidar savaşı vereceğiz.
Yine bizde zorakilik yoktur, gönüllülük esastır, ama bu her türlü zorakilerden daha zor bir katılımdır. Çünkü moral ve manevi değeri çok yüksektir. Belki zorla kabul edilebilir, zorla kendinizi kandırabilirsiniz, ama bizim büyük moral ve manevi değerlerimizle çelişmek, ona karşı durmak veya onun gereklerini yerine getirmemek, bu işten hiçbir şey anlamamaktır. Bu da sonuçta savaş olduğu için kendini kandırmak, en kötüsü de kaybetmektir. Zaten zorlamayla da bir şey öğretemeyiz. Bu öğretme işi tutkuyla olur. Ben bu işle ne kadar ilgiliysem, siz genç olduğunuz için daha fazla tutkulu, azimli ve istekli yaklaşacaksanız.

Related Articles

Close