AçıklamalarGenel

“APOCU GENÇLİK RUHU İLE ÖRGÜTLENELİM HER ÜNİVERSİTEYİ DEVRİM KALESİNE DÖNÜŞTÜRELİM”                        

BEHDÎNAN- KOMALÊN CİWAN KORDİNASYON ÜYESİ FERZENDE İSYAN

“APOCU GENÇLİK RUHU İLE ÖRGÜTLENELİM HER ÜNİVERSİTEYİ DEVRİM KALESİNE DÖNÜŞTÜRELİM”

 

Evrenin amacını özgürlük olarak tanımlıyorsak, evrendeki her varlığın da özgürleşme eğiliminde olduğunu belirtebiliriz. Özgürlük bu anlamda özün gürleşmesidir. Yani yenilenme, var olan kalıpları kırma, sürekli bir akış halinde olma ve zapt û rapt altına alınamamadır. Maddeleşmeye, tutuculuğa, baskıya ve zulme karşı bir başkaldırı, bir isyan ve bir duruştur. Bundan kaynaklıdır ki Önderliğimiz maddenin amacının anlamlaşmak, anlamın amacının da maddeyi aşmak olduğunu belirtmiştir. Bu tanımlama özgürlüğün en yalın ifadesi olmaktadır.

 

Toplumsal ve kimliksel olarak baktığımızda ise gençlik kimliği; özellikleri, tarzı ve yapısı itibarı ile özgürlük, istem ve çabasının en yoğun hissedildiği kesim olmaktadır. Gençlik kendinde enerji akışını sürekli olarak barındırma, her türlü gericiliğe ve tutuculuğa karşı sürekli bir isyan halinde olma halidir. Hakikat evrenin oluşum dilini anlamak ise bu anlamda gençlik kimliği buna en uygun toplumsal hakikat olmaktadır. Toplumsal hakikat olmak, kendindeki özgürlük akışının farkındalığına ve bilincine varmak demektir. Diğer bir ifade ile gençlik, var olan kölelik zincirlerini kırmak ve her türlü köleleştirmeye karşı savaş açmaktır.

 

Hakikatin dili olmak bu anlamda güçlü bir zihniyete de sahip olmak demektir. Hakikat savaşımı bu anlamda zihniyet savaşımıdır. Zihniyet bu anlamda bir amaç sahibi olmak, bu amaca göre yaşamak ve duruş sahibi olmak demektir. Her pratiğin bir yaşam felsefesi vardır. Bir olaya yaklaşımımız, ilişki tarzımız, iş yapma tarzımız, verdiğimiz refleksler bu yaşam felsefesinden yani zihniyetimizden bağımsız değildir. Öz ve şekil diyalektiğinde özün güçlenmesi, zihniyetin güçlenmesi demektir. Bundan kaynaklı Önderliğimiz zihniyet oluşumuna ve gelişimine büyük önem vermiş, 50 yıllık mücadele tarihimiz, yeniden oluşturulan demokratik zihniyetin ifadesi olmuştur. Bundan dolayıdır ki günümüzde yaşanan üçüncü dünya savaşı bir anlamda zihniyet savaşı olmaktadır. Bir taraftan uygarlığın kiri ve pası etrafında örgütlenen kölelik zihniyeti diğer taraftan ahlaki ve politik toplumsallık etrafında ifadesini bulan özgürlük zihniyetinin savaşımıdır.

 

Zihniyetin derin ve güçlü inşa edilmesi, bu anlamda doğru öncülüğü de beraberinde getirecektir. Öncülük demek ilk sözün, ilk adımın, ilk tavrın sahibi olmak demektir. Bu da ancak duygu ve ruh dünyasında büyüme ile olacak bir şeydir. Öncülük demek farkındalığa sahip olmak demektir. Bu farkındalık doğru ve yanlışı birbirinden ayırmak, ret ve kabul ölçülerine sahip olmak, gerekli duruşu kendinde oluşturmak anlamına gelmektedir. Öncülük zihniyetten bağımsız gelişmemektedir. Tarihsel mücadele süreçlerini incelediğimizde göreceğiz ki uygarlığın köleci ve zalimane uygulamalarına ilk başkaldırıyı yapan Mazdekler, Hürremiler, Spartaküsler, Hasan Sabbahlar ve buna benzer birçok Ortadoğu ve dünya devrimci direnişleri, zihniyet anlamında ilk başkaldırıyı yaparak öncüleşmişlerdir.

 

Yukarıda ele aldığımız zihniyet, öncülük ve gençlik kavramlarını ele aldığımızda ilk aklımıza gelen gerçeklik; üniversite gençliği ve onun görev ve sorumlulukları olmaktadır. Üniversite gençliğinin var olan gerçekliğini doğru ortaya çıkarmak ve bu belirttiğimiz kavramların derinliğine inmekten ve doğru kavramaktan geçmektedir. Üniversite gençliği hem sistemin en çok üzerinde yoğunlaştığı, planlamalar yaptığı, üzerinde anlık ve uzun vadeli politikalar geliştirdiği bir gerçeklik olmanın yanı sıra partisel gerçekliğimiz açısından da önemli olmakta ve adeta bir yaşam damarı rolü oynamaktadır. Bundan kaynaklıdır ki üniversite gençliğinin rol ve misyonunu anlamak, buna denk bir pratik içerisinde olmak hem sistemin tüm özel savaş politikalarını boşa çıkarmak anlamına gelir hem de Kürdistan devrim mücadelesinin de başarı anahtarı olacaktır.

 

Üniversite gençliğini, aydın gençlik olarak tanımlamaktayız. Aydın olmak; okumak, incelemek, araştırmak ve var olan toplumsal sorunlar üzerinde kafa yormak anlamına gelmektedir. Aydın olmak lafazan olmak değildir. Ya da aydın olmak, pratikleşmeden bağımsız bir teoriye sahip olmak da değildir. Aydın gençlik, bilinçli gençliktir. Bilinçli gençlik; ne yaptığını bilen, var olan toplumsal sorunlar üzerinde kafa yoran, kendini sorumlu gören gerekli adımları atan olmaktır. Sistemin bilinçli bir şekilde üzerinde oynadığı ve üniversite gençliği için en büyük tehlike bu olmaktadır. Günümüzde adeta yabancı ideolojiler altında kalmak, yerli-yersiz her şeyi okumak, karmaşık olmak; aydın ve bilinçli olmak ile aynı anlama gelecek şekilde kullanılmaktadır. Adeta sade olmaktan , anlaşılır olmaktan bir kaçış durumu söz konusudur. Peki neden sistem tarafından her şey bu kadar karmaşıklaştırılmaktadır? Çünkü gerçekliğin üstünü örtmek, anlaşılmamasını sağlamak devlet-iktidar kesiminin yıllardan beridir uyguladığı en eski yöntemlerden biri olmaktadır. Gerçekliği anlamak, sorgulamayı da kendisi ile beraber getirecektir. Elbet günümüz kapitalizm vahşetinde yaşam adına sorgulanacak olan her şey kapitalist moderniteye karşı başkaldırıyı gerekli kılacaktır. Bunun önünü almak için bin bir türlü özel savaş yöntemi ile kafa karışıklığı yaratmak adeta sistemin besmelesi olmaktadır.

 

Dikkat edelim AKP-MHP faşist hükümeti iktidara geldiği dönem sonrası her ilde hatta her ilçede üniversite ve fakülte kurmayı esas almıştır. Adeta Kürdistan’ın her yerinde bu kurumlaşmalara gitmiştir. Bunun bir tesadüf olduğunu söylemek ya da hizmet amaçlı Kürdistan’a bu kadar yöneldiğini düşünmek bu kültürel soykırım politikalarından bihaber olmak ile aynı anlama gelecektir. En büyük savaşlar zihniyette kazanılmış ve kaybedilmiştir. Kim zihniyete doğru yön vermiş ise o tarihin seyrini değiştirmiştir. Bundan kaynaklıdır ki Önder APO en büyük çabasını zihniyet oluşumuna vererek en büyük darbeyi sömürgeci-soykırımcı sisteme böyle vurmuştur.

 

Bu sebeple Kürdistan’da bu kadar üniversitelere düşmanın ağırlık vermesini doğru ele almak ve anlamak önemli olmaktadır. İlk çağ dönemi köleciliğinin zincirleri söz konusuydu bu zincirler görülüyor ve biliniyordu. Günümüz derinleştirilmiş ve genişletilmiş kölelik çağında bu zincirler görülmemekte ama kalıcılığı ve etkisi daha fazla olmaktadır. Bu zincirlerin en fazla zihinlere yerleştirildiği mekanlar ise üniversiteler olmaktadır. Yani yeni dönemin ziguratları olmaktadır. Sümer rahipleri nasıl ki mitolojiler ile kurulmaya çalışılan devletçi ve sömürü sistemini zihinlerde meşrulaştırmaya çalışmışlarsa günümüz üniversiteleri de bu rolü alınan tecrübeler ile daha fazla derin ve incelikli bir şekilde uygulamaya çalışmaktadırlar.

 

Bu durum üniversite gerçekliğinin bir yönü olurken diğer yönü ise sistemin en çok korktuğu kesimde bu olmaktadır. Bundan kaynaklı aslında bu kadar çok yönelim ve özel savaş uygulaması bu kesim üzerinde düşünülmekte ve uygulanmaktadır. Devrimci mücadeleler tarihine baktığımızda nerede bir haksızlık, zülüm, baskı olmuşsa orada öncülük görevlerini ilk yerine getiren üniversite gençliği olmuştur. Dünya devrimci tarihi bunun nice örnekleri ile doludur. Yine Önderlik gerçekliğimiz ve partisel çıkış tarihimiz ele alınıp, incelendiğinde görülecektir ki PKK bir üniversite gençlik hareketi olarak çıkmış ilk örgütlenmesini ve gelişimini bu zeminde yaratmıştır. Ankara’da bilinçli bir aydın grup temelinde örgütlenen partimizin çekirdeği üniversite zemininden ülke zeminine kendini taşıyarak Kürdistan tarihine damgasını vurmuştur. Bu anlamda dünya ve Kürdistan devrim mücadelesi tarihi, önümüzü açacak ve yolumuzu aydınlatacak direniş mirasını bize bırakmış durumdadır. Sadece bu devrimci mirasları incelemek, araştırmak ve gerekli sonuçları çıkarmak bile üniversite gençliğinin devrimci mücadele verirken en temel güç kaynakları olacaktır.

 

Doğru yaşam arayışının güçlü, sistem sorgulamalarının en çok kendini hissettirdiği dönem ve kesim bu döneme ve kesime denk gelmektedir. Sistemin tüm bireyselleştirme, toplumsal gerçekliğinden uzaklaştıran yaklaşımlarına karşı duruş sahibi olmak en öncelikli sorumluluklarımızdan olmaktadır. Bilinçli olmak sorumluluk sahibi olmayı da gerekli kılmaktır. Günümüzde üniversite gençliği için en büyük tehlikede; yalnız kendini düşünmesi, kendisini toplumsallıktan kopartması ve halk gerçekliğine karşı duyarsızlaşmasıdır. Hatta bu tipolojiyle mücadele etmek yerine normal görmedir. Yaşamın çarpıtılması buradan başlatılmaktadır. Bu çarpıklaştırılmaya karşı isyan bayrağı çekmek gerekmektedir. Bu isyan bireyciliğe, yozlaştırılmaya, kendine yabancılaşmaya karşı savaş açma olmalıdır. Önderliğimizin de belirttiği gibi toplumsal gerçekliklerden kaçmak zannedildiğinden daha zordur. Düşman politikaları incelendiğinde şu durum görülecektir ki yapılan üniversite kampüslerinin hepsi şehir dışında yapılmakta, üniversite ve şehirler birbirinden ayrılmaktadır. Bundaki esas amacı üniversitelerdeki devrimci enerji potansiyelinin tüm alanlara ulaşmasını engellemek yine toplum içindeki olası reflekslerden üniversitelerin etkilenmesinin önünü alma hedeflenmektedir. Bununla amaçlanan esas şey şudur ki üniversite gençliğinin topluma öncülük yapmasının önünü almaktır.

 

Marjinal bırakma, düşmanın en etkili politikalarından biri olmaktadır. Devrimci üniversite gençliğinin yaşayacağı en büyük tehlikelerden biri de bu marjinalleşme durumudur. Sadece kendini üniversiteler ile sınırlandıran, üniversite çapında kimi cılız eylemler ile yetinen, üniversite kapsamını aşamayan tarzlar ve yaklaşımlar üniversite gençliğindeki bu enerjiyi boğma ve eritme politikalarının bir sonucu olarak görülmelidir. Bu marjinalleşme durumu öyle bir noktaya gelmektedir ki yaşamı, tarzı, düşünüşü ile adete toplum dışı olma durumu yaşanmaktadır. Bu durum zamanla bırakalım topluma öncülük etmeyi intihar kişiliğini açığa çıkarmaktadır. Var olan bu intihar durumu toplumsallıktan kopma ile aynı anlama gelmektedir. Bu nedenle üniversitelere hapsolma gerekli devrimsel çıkışı ortaya çıkarmayacaktır. Bunun en bariz örneği Önderliğimiz öncülüğündeki partimiz PKK’nin çıkış örneğini vermek yerinde olacaktır. İdeolojik grup aşamasında her bir parti öncüsü farklı illere dağılarak, üniversite zemininde oluşan devrimci mücadele atmosferini Kürdistan’a taşırmışlardır. Kahraman öncülerimizin bu duruş ve çıkışları, her bir üniversite genci için esas ilham kaynağı olmalıdır.

 

Doğru ve sonuç alıcı bir mücadele yürütmek istiyorsak en çok ihtiyacımız olan şey örgütlenme silahını doğru ve yerinde kullanmak olmaktadır. Kürdistan’da bu bir kanun olmaktadır ki örgütlenme olmadan yaprak dahi kıpırdamaz. Önderliğimiz bu hakikat ışığı temelinde Kürdistan özgürlük mücadelesinde iğne ile kuyu kazar gibi büyük gelişmeleri açığa çıkarmıştır. Örgüt olmak çelikten bir yapı olmak ile aynı anlama gelmektedir. Kapitalist modernitenin esas aldığı başlıca yöntemlerden biri de var olan örgütlülüğü dağıtarak bireylere ayırmak ve bu bireyleri de birer birer avlamak temelindedir. Bu anlamda devrimci gençlik demek örgütlü gençlik demektir. Örgütlü bir gençlik hareketi yok ise, orada düşman denetimi var demektir. Kürdistan’ın mücadele şart ve koşulları daha çetin ve zorludur. Çünkü var olan düşman gerçekliğinin karakteri ve fiziki-kültürel soykırım altında olma durumu örgütlenmeyi hayati düzeyde gerekli kılmaktadır. Üniversitelerde bunun imkân ve olanakları her zamankinden daha fazla bulunmaktadır. Özellik ile Bakurê Kürdistan’da var olan faşizm koşulları devrim durumunu daha yakıcı hale getirmiştir. 50 yıllık mücadele tarihimizin mücadele mirası bunun muazzam örnekleri ile doludur. Düşmanın zihinde yarattığı karakollarını, devrim karargahlarına dönüştürmek elimizdedir. Düşmanın bitirdim dediği anda düşmanın boğazına takılıp nefesini kesmek esas tarzımız olmalıdır. Bunun için bireyci yaşam anlayış ve yaklaşımlarından özellik ile kaçınmak gerekmektedir. Bireycilik örgütlenmenin önündeki en büyük engeldir. Sistemin sunduğu, aldatıcı maddi kırıntılar peşinde koşmak sahte bir yaşamın piyonu olmaktan başka bir şey değildir. Özgürlüğü sahteliklerde aramamak gerekir. Özgürlük anlayışımızda bireyciliğe, rekabete, benden sonrası tufan anlayışlarına yer yoktur. Emek vardır, mücadele vardır, kendini toplumsallıkla bütünleştirme vardır.

 

Devrimci üniversite gençliği kendine şu soruyu cesaretli bir şekilde sormalıdır ne için yaşıyorum ve ne için varım? Yaşam amacımız sadece karnımızı zor bela doyuracak bir iş sahibi olmak için sistem kapılarında kırk takla atmak mıdır? Yoksa sisteme yani varlığımızı, kimliğimizi reddeden her gün her türlü kültürel ve fiziki tecavüzü bize reva gören anlayışa yaranmak için tüm ahlaki ve toplumsal değerlerimize sırt çevirme midir? Var olan düşman gerçekliği Kürt kanı üzerinde kurulan bir gerçekliktir. Seni sana düşman eden bir karakteri söz konusudur. Var olan faşizm koşullarında bir yaşamdan söz edebilir miyiz? Yaşam diye bize sunulan ölümün cilalanmış halinden başka bir şey değildir. Güçlü sorgulamaları olmayanın güçlü arayışları da olamaz. Bu anlamda üniversite gençliği büyük yaşam arayışına sahip olmalıdır, hayalleri daha görkemli olmalıdır. Sıradan olmak, sistemin bir dişlisi olmaktır. Modern kölelik durumu tam da bu gerçekliği ifade etmektedir. Kölelik kalıplarını adeta bir şerbet gibi içersin ve bunun gerçek olduğunu sanırsın. Bu durumun farkındalığına girmek, bilinç sahibi olmak ve özgür hayaller kurmak gerekmektedir.

 

Farkındalık ancak doğru bir bilinç sahibi olmak ile mümkün olmaktadır. Bu da ancak eğitim ile mümkündür. Eğitim, kendi gerçekliğinin farkına varmak, kendini doğrular ile bütünleştirme durumudur. Üniversitelerde bu durum kendini çok açık göstermektedir ki eğitim adına eğitimsizlik durumu geliştirilmektedir. Önderliğimiz bundan kaynaklı TC’nin en iyi okullarında en iyi derecelerde okuduğunu fakat bildiğini de unuttuğunu söylemiştir. TC Üniversitelerinde, kültürel soykırım operasyonu ile gerçekleştirilen; köksüzleştirme ve hafızasız bırakmadır. Bunun dışında bu kurumlardan bir şey beklemek celladından yaşam beklemek ile aynı anlama gelecektir. Üniversite gençliği yapısı ve karakteri itibari ile sorgulamaların, arayışın, kendini yenileme isteminin en güçlü olduğu dönemi ifade etmektedir. Kendi toplumsal ve tarihsel gerçekliğini anlamanın ve aramanın yolu artık her zamankinden daha fazla söz konusu olmaktadır. Önderliksel ve partisel çıkıştan önce belki bu durumdan yakınabilirdik fakat artık Kürdistan gençliğinin gideceği yer, arayışını güçlendireceği örgütlü alanlar bulunmaktadır. Önderlik ve parti gerçekliğinde yoğunlaşmak, kendimizi sorgulamak, bilinç oluşturmak en büyük güç kaynağımız olacaktır. Kürdistan’da ki en bilinçli gençlik kesimi olarak görülen üniversite gençliğinin Önderliğini tanımaması, onun düşüncelerini bilmemesi kadar utanılası bir durum yoktur. Sonuç olarak bu şu anlama gelmektedir; Önderliğini tanımıyorsan tarihini de tanımıyorsun demektir. Esasında kendini tanımamada, beraberinde başkalarına benzeşmeyi, başkası olmayı yaratır. Önderlik her yönüyle Kürt kişiliğini sorgulamış ve kendi tarihimizi açığa çıkardığı gibi, nasıl yaşamamız gerektiğine de cevap olmuştur. Bundan kaynaklı Üniversite gençliğinin önünde duran en önemli görev ve sorumlulukların başında Önderlik felsefesi temelinde kendi toplumsal ve tarihsel hakikatini aramak ve bulmak gelmektedir. Özellikle  Bakurê Kürdistan’da düşman bir özel savaş kişiliği yaratmayı önüne hedef olarak koymuştur. Bundan en çok etkilenen ve etkilemeye çalıştığı kesimde gençlik olmaktadır. Kürdistan gençliği şahsında hedeflenen bir soykırım gençliği yaratmaktır. Bu gerçekliği fark etmenin ve buna karşı durmanın tek yolu vardır bu da ideolojik derinliğe sahip olma, ideolojik bir öngörüyü ve bakış açısını kendinde yaratmaktan geçmektedir. Bu da özel savaş politikalarını fark etmek ve mücadele etmekle mümkün olmaktadır. Önderlik nasıl ki direnişimizin temeli eğitimdir diyorsa, üniversite gençliğinin de köle karakterini derinleştiren sistem eğitimlerini ret edip, özgürlük karakterini inşa eden demokratik modernite eğitim sistemini esas alması gerekir.

 

Özel savaş ile hedeflenmek istenen nedir ve nasıl bir kişiliktir diye kendimize sorduğumuzda, karşımıza toplumsal refleksleri ölmüş, her türlü yönelime karşı sessiz, sadece güdülerini konuşturan bir karakter ile karşı karşıya kalırız. Özel de TC rejimini ele aldığımızda bunu görürüz ki, yaşamı sadece güdüler üzerine inşa etmekte ve güdüleri ile kendini tatmin eden kişilikler yaratmaktadır. Önder Apo bu yüzden TC rejimini, kişiliği hayvanlaştıran bir rejim olarak tanımlamaktadır. Maneviyattan soyutlanmış, ahlaki ret-kabulleri bitirilmiş, bir toplum ve birey gerçekliği yaratılmak istenmektedir. Bu durum şunun ifadesi olacaktır ki toplumsal maneviyattan kopan bir gerçeklik kapitalist modernite için her zaman kolay bir av durumunda olmayı ifade edecektir. Özellikle AKP-MHP faşist iktidarının 8 yıllık süreçte uygulamış olduğu politikalarına baktığımızda, toplumsal açıdan en ufak bir refleksin gelişmemesi için her türlü kirli yönteme başvurduğuna şahitlik etmekteyiz. Bundan en çok etkilenen kesimin başında da üniversite gençliği gelmektedir. Adeta işsizlik kuyruklarında dayatılan ‘’değerini ne kadar satıyorsan, sana verilen de o kadar aş ve iş olacaktır’’. Yaşam adeta bir alma-satma sistemi üzerine kurulmuştur. Kendimizi doğru bir bilinç ile eğitmezsek varacağımız yeri bilmek için müneccim olmaya da gerek yoktur. Ancak Apocu felsefede kendini yenileyen, sorgulayan, yaratan ve başkaldıran bir gençlik bu vahşete dur diyebilir. Bunun da en önemli yolu kendimizi eğitmekten geçmektedir.

 

Önemle üzerinde durulması gereken bir konu da eylem hattımız ve çizgimiz olmaktadır. Gençliğin dili, eylemdir. Bu hakikat, unutulmaması gereken bir gerçekliktir. Eylem gücü kırılmış bir gençlik veya eyleme geçmeyen bir gençlik kendi karakterini inkâr eden bir gençlik olmaktadır ki bu da faşizmin değirmenine su taşımak, faşizm ile yaşamayı kabul etmektir. Faşizmin, dinciliğin, eril zihniyetin en üst düzeyde hortlatıldığı böylesi bir süreçte, mevcut sömürgeciliğe ve her türlü yönelime karşı isyansızlık, insansızlık ile eş değerdir. Kısacası bunları kabul eden genç insanlıktan çıkmayı kabul eden genç demektir. Eylemsel olmak, özgürleşme eğilimin de olmak anlamına gelecektir. Üniversite gençliği bu anlamda eylemciliği ile tanımlanmalıdır. Bu güç teorik bir güç olmanın ötesinde eylemsel bir güçtür. Eylemsel olmak kendi varlığını ispatlamak ile aynı anlama gelecektir. Mücadele tarihimizin mihenk taşı da devrimci eylemleri olmaktadır. Düşman politikalarının başında üniversite gençliğinin bu eylemsel gücünü kırmak, liberalize etmek, sadece bireyler eksenine indirerek etkisiz kılmak ve pasifleştirmek gelmektedir. Unutulmaması gereken en önemli noktalardan biri şu olmaktadır ki en güçlü örgütlenme yöntemlerimizin başında eylem tarzımız gelmektedir. Kürdistan gençliğinin özünde her zaman şu durum yatmaktadır eylem her zaman eğitir ve örgütler. Bakure Kürdistan’da, düşmanın üniversite gençliğini sadece üniversite zeminine hapsetmesinin bir nedeni de halka karşı olan öncülük görevlerini doğru yerine getirmesinin önünü almak, Kürdistan halkının direnişçiliğini gençlik dinamizmi ile buluşturmama olmaktadır. Özellikle son süreçte uyguladığı soykırım politikaları tamamen bunu amaçlamaktadır.

 

Üniversite gençliğinin var olan bu potansiyeli en fazla düşmanı korkutmakta ve tedirginleştirmektedir. Var olan bu potansiyelin örgüte dönüşmemesi için elinden geleni yapmaktadır. Önümüzdeki günlerde yeni bir üniversite sürecine gireceğiz. Düşmanın ilk açıklamalarına ve politikalarına da baktığımızda şimdiden devreye koyduğu yönelimlere şahitlik etmekteyiz. Yeni dönemde okumaya gelen üniversite gençliğinin beraber ev tutma, birlikte hareket etme, barınma ihtiyaçlarını kolektif karşılama durumlarını ortadan kaldırmak için devlet bünyesinde polis ve istihbarat teşkilatları ile kimi kurumlar bir araya gelerek yurtlar ve barınma yerleri oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu oluşturdukları barınma kurumları ile var olan gençlik üzerinde her türlü kirli özel savaş politikalarının sonuca ulaşmasını amaçlamaktadırlar. Bu kurumlarda istedikleri gibi ajanlaştırma, toplumsallıktan koparma, fuhuş, uyuşturucu bataklığına koyma amaçlı bin bir yöntem ile üniversite gençliğine yöneleceklerdir. Esas amaç da lümpen bir gençlik yaratmaktır. Lümpen gençlik, köksüz gençliktir. Köksüz olmak her toprakta yeşermek demektir. En ufak bir örgütlenme zeminine dahi yer bırakmamak için çalışmakta ve her türlü imkanını seferber etmektedir. Amaç nettir kendi özüne, kimliğine düşman bir gençlik yaratmaktır. Kendi kendinin düşmanı olan bir gençliğin başka bir düşmana ihtiyacı kalmayacaktır.

 

Özel de bu politikalarını üniversite kampüslerinde genç kadınlara karşı uygulamakta ve sahte aşk, sahte sevgi adı altında genç kadınlara yönelmektedir. Ajanlaştırma politikalarından, tecavüze, özüne yabancılaştırmadan katletmeye kadar her türlü savaş konseptini devreye koymaktadır. Kürdistan ve Türkiye üniversitelerinde bunun binlerce örneğini görmekteyiz. Sahte aşk ve sahte sevgi adı altında genç kadınlarda düşmanı, düşman olarak görmemeyi geliştirmektedir. Varlığını sadece fiziki olarak hissettirmemektedir. Bunu duygulardan, düşüncelere kadar yerleştirmektedir. Bu da beraberinde normalleştirmeyi getirmektedir. Genç ve yakışıklı üniformalı askerler ve polisler ile yaratılmak istenen bir modeldir. Genç kadınlar bu yollar ile kafese alınmakta ve katledilmektedir. Yürütülen politikalar sıradan bir trajedi ve bir erkeğin bir kadını katletme olayı olarak da ele almak yanlış olacaktır. Akp-Mhp rejimi ile üniversitelerde başlatılan bu politikaların tamamı ideolojik bir saldırı yöntemi olmaktadır.‘’ Jin jiyan azadi’’ şiarının tüm dünyada yaşamsallaşması ve yediden yetmişe bir mücadele çizgisine dönüşmesine karşı bir intikam yöntemidir. İran ve Rojhilat üniversitelerin de ahlak polisleri diye kendisini tanımlayan cellatlar nasıl ki genç kadınları katlediyorsa, Kürdistan ve Türkiye üniversitelerinde de farklı yöntemler ile aynı zihniyetin farklı maskeleri kullanılmaktadır. Sonuç olarak bu yöntemler direnişçi, sosyalist genç kadınlara karşı uygulanmakta ve genç kadınlar bu yöntemler ile mücadelen uzaklaştırılmaktadır. Genç kadınların varlığına bile tahammülleri olmadığı için sonuç öldürme olmaktadır. Üniversiteli genç kadınların, üniversite kampüslerine kadar yerleşen düşmanı hafife almadan, göz yummadan bulunduğu her alanda mücadeleye geçmesi ve genç kadınlarda bilinçlendirme çalışması yürütmesi gerekir.

 

Bu anlamda düşman politikalarını ve amaçlarını anlamak bir yönü ile önemli olmakta fakat esas olarak ise buna karşı duruşumuzun nasıl olması gerektiği belirleyici olmaktadır. Düşman düşmanlığını yapacaktır, asıl belirleyici olan devrimci üniversite gençliğinin, genç kadınların ne istediği ve ne yaptığıdır. Soykırıma uğratmaya çalışan bir düşmana karşı duruşumuz nasıl olmalıdır ve ne yapmalıyız? Soruları bu bağlamda hayati olmaktadır. Bu anlamda her zaman düşmandan bir adım önde olmak her açıdan önemli olmaktadır. Bu da şu anlama gelir ki devrimci çalışma insiyatifini elinde bulundurmak, her yönü ile düşmanın denetiminden çıkmak ile aynı anlama gelecektir. Zaten devrimci demek, düşman denetiminde olmamak demektir. Bundan kaynaklı öngörü sahibi olmak gerekir bu da ideolojik bir derinlik ister, bu ideolojik derinlik ise ancak Önderlik ve parti felsefesinde derinleşme ve yoğunlaşma ile mümkün olacaktır. Altın kural şudur; Önderlik felsefesinde ve parti ideolojisinde netlik devrimci duruş ve çalışmada başarıdır. Kendini parti ideolojisi ile donatan bir gençliği hiçbir güç durduramaz.

 

Devrimci duygular temiz olduğu kadar, devrimci düşüncelerde bir o kadar akışkan ve yaratıcı olmak zorundadır. Örgütlülük yaratıcılık istemektedir. Devrimci kimlik sahibi olmak aynı zamanda her yönü ile yaratıcı olmayı ve bu temelde mücadele yol ve yöntemlerini geliştirmeyi de gerekli kılmaktadır. Üniversite çalışmalarımızda bilinen klasik tarzda ve hep aynı tarzda sonuç almayı beklemek hem kendini kandırmaktan hem de düşmana av olmaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir.  Bizler kurbanlık koyun değiliz ve düşman gözünde kolay bir av hiç değiliz, bizler devrimciyiz ve yok olması gereken ise soykırımcı faşist düşmandır. Önderlik kendi mücadele tarzını iğne ile kuyu kazmaya benzetmiştir. Yani planlı, örgütlü, istikrarlı ve sonuç alıcı mücadele yöntemlerini her an emek ve yoğunlaşma sahibi olmayı devrimci kişilikte yaratmıştır. Düşman gerçekliğini her ensesinde hissederek gördüğü en ufak bir fırsatı değerlendirmiş, devrim için büyük mevzilere dönüştürmüştür. Esas alacağımız tarz kesinlikle bu olmalıdır. Düşmanın soykırım politikalarını ve araçlarını ona karşı bir devrimci silaha dönüştürebilmeliyiz. Düşman üniversitelerdeki komünal örgütlenmeyi dağıtmak için kendi bünyesinde barınma yerleri oluşturuyor ise, her üniversiteli gencinde bu yerleri bir devrim ocağına dönüştürmesi gerekir. Faşist rejim teknik üzerinden kendini yaşattırmakta ve tüm konseptini özel savaşa dayandırmaktadır. Buna karşın Kürdistan devrimcilerinin ise tek dayanağı hakikattir. Burada asıl marifet, düşmana farkında bile olmadan darbe vurabilmektir. Bu tarzı yakalama zemini üniversite devrimci gençliğinde fazlası ile bulunmaktadır. YCK mirası bunun sayısız örnekleri ile doludur. Araştırılıp incelenmesi büyük sonuçlar çıkarılması için yeterli olacaktır.

 

Devrimci üniversite gençliğinin önem ile üzerinde durması gereken bir konu da aile gerçekliği ve yaklaşımı olmalıdır. Kürdistan sömürge ve soykırım koşullarında üzerinde en çok oynan duyguların başında sevgi gelmektedir. Sevgi adına, ölüm-kölelik ve soykırım dayatılmaktadır. Bunu en çok kullanan yapı ise aile gerçekliği olmaktadır. Akp-Mhp faşist rejimine kölelik ve kulluk yapmak adeta aile sevgisi ve hayırlı bir evlat olma ile özdeş olmuştur. Bu vahşet rejime isyan etmek hayırsız evlat olmak ile anılır olmuştur. Ve bu ne yaman çelişki ve bu ne yaman hakikati ters-yüz etme durumudur. Şu soruyu sormak hayatidir Kürdistan’da düşmanın devrimci üniversite gençliğini mücadelesiz kılmak için sürekli oku , ailene hayırlı bir evlat ol telkinleri ne kadar masumane dir? Ya da düşmanın nasihatleri ve aile nasihatleri neden birbirinin aynısıdır diye kendimize soruyor muyuz? Çünkü Kürdistan ‘da aile gerçekliği bilinçli-bilinçsiz düşmana hizmet etmektedir. Şu husus güneş kadar nettir, Kürdistan’ın en hayırlı evlatları şu an Zap Avaşin ve Metina‘ da ülkemizin ve hepimizin onuru ve toplumsal namusu için savaşan kürdistan özgürlük savaşçılarıdır. Bu kahramanlar Kürdistan’da gerçek sevginin ne olduğunu dosta ve düşmana göstermektedirler. Onlar ailelerine üç-beş kuruş sistemin kirli parasını değil, şehit kanı ile arınmış özgür bir ülke ve yaşam vermek istiyorlar. Bundan dolayı Kürdistan’da aile ve düşman gerçekliğini doğru anlamak ona göre bir yaklaşım içinde olmak üniversite gençliği için en hayati konuların başında gelmektedir.

 

Dikkat edilmesi gereken diğer bir önemli hususta üniversite devrimci çalışmalarımızın düşmanın denetimine girme durumu bizim için bir kader değildir. Bizler yeryüzündeki tüm köleliğe başkaldıran yurtsever ve sosyalist kişileriz. Yaşanılan kimi olumsuz örgütlenme ve tarz pratikleri yoğunlaşmalarımızdan bağımsız olmadığı gibi düşman gerçekliğini bilince çıkarmama ile ilgilidir. Düşmanın gözünün içine devrimci olduğumuzu sokmamalı fakat doğru devrimci tarz ile vuracağımız darbeler ile düşmanın gözünü çıkarabilmeliyiz. Hem her yerde hem de hiçbir yerde olmalıyız. Çalışma tarzımız ile düşmana adeta kedinin fare ile oynadığı gibi yaklaşabilmeli, düşmanın en zayıf olduğu anda bir şahin gibi hedefe yönelmeli ve kopartıcı olmalıyız. Bu anlamda merkezileşmemek ve merkezileştirmemek altın kural olmalıdır. Bu dönem ki örgütlenme tarzımızda merkezi çalışma tarzı tasfiye olmaya her zaman açık olmak anlamına gelecektir. Bu bakımdan yerele ne kadar önem verirsek yine otonom çalışma tarzını esas alırsak o kadar düşman yönelimlerini boşa çıkarır ve başarılı oluruz.

 

Hedefimizin büyüklüğü iddiamızın büyüklüğünü gösterecektir. Bu anlamda her üniversitedeki Kürt gencine ve sosyalist gençlere ulaşmak ve örgütlü hale getirmek hedeflerimizin başında gelmelidir. Bunun imkân ve koşulları her zamankinden daha fazla oluşmuştur. Devrimcilerin ufuklarında faşizm ve baskılardan şikâyet ve yakınma olamaz ancak bunu fırsata çevirme olabilir. Şu an mevcut üniversitelerin durumu her bakımdan buna müsaittir. Bu fırsatlar kendini değerlendirecek devrimcileri beklemektedir. Bunların başında da Türkiye ve Kürdistan’daki her üniversitede sayısız Kürt genci bulunmaktadır. Ve bu gençler öncüsünü beklemektedir. Bundan duyacağımız heyecan ve sorumluluk ile görevlerimize sarılmalıyız. Devrimci üniversite gençliği ancak bu bilinç ile yaklaşırsa kendini çelikten bir örgüt haline getirebilir ve düşmanın soykırım politikalarına yumruğunu indirebilir. Halkımıza ve yaratılan bunca değere de ancak bu şekilde layık olabiliriz.

 

Bu temelde şu hususu belirtmek önemlidir, 50 yıl öncesinde var olan bu soykırım rejimine karşı nasıl mücadele vereceğimizin bir gerekçesi olabilirdi. Fakat 50 yıllık mücadele tarihimizin tecrübesi ve kahramanlıkları zaferin ve düşmana karşı darbe vurmanın binlerce zengin yol ve yöntemini önümüze koymaktadır. Kürdistan gençliği şu gerçekliği hiçbir zaman unutmamalıdır ki artık çaresiz, çözümsüz değiliz. Parti safları, gerilla safları düşmana karşı kinimizi kusacağımız imkanları dağda, şehirde, üniversite de yani her yerde yaratmıştır. Bundan sonrası artık tercihlere kalmaktadır. Ya her türlü fiziksel ve kültürel köleliğin dayatıldığı, yaşam adı altında ölüm tercih edilecek ya da özgür yaşam ve mücadelesi tercih edilecektir. Bunun dışında başka bir gerçeklik aramamak gerekir. Bu tercihler bizim elimizde olmaktadır. Bu bilinç, istem ve mücadele azmi ile dönem görev ve sorumluluklarına yüklenmek var olan düşman gerçekliğini yenilgiye uğratacak, zaferi garantileyecektir. Önderliğimizin belirttiği gibi gerekli olan sadece toplumsal aşk, toplumsal akıl ve toplumsal namus bilincine sahip olmaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Related Articles

Close