BERFÎN NURHAQ
Kürdistan’da kırk yılı aşan bir özgürlük mücadelemiz var. Bu mücadele ile özgür yaşamı gerçekleştiren değerler sistemi, yaşam ilkeleri ve ahlakı var. Bu değer yargıları etrafında gelişen demokratik-özgür toplumsal sistemi güçlendirmek ve bu
sistemi savunmak temel sorumluluğumuz olmaktadır. Bu sorumluluklarımızı başarıya götürmek ve mücadelemizi nihai zafere taşımak için Önderlik gerçeğinde sürekli yoğunlaşmamız gerekir. Yine Önderliğimizin yaklaşık yirmi yıla yakın tarihi, destansı bir İmralı direniş gerçeği ortada. İmralı direnişinin gücünü ve bu direnişin insanlığın özgürlük mücadelesine kattıklarını anlamak ve daha derinlikli kılmak için Önderlik gerçeğinde yoğunlaşmak, anlamak bizler için esas olmaktadır.
Önderliğin İmralı direnişinin büyüklüğü karşısında anlam verme düzeyimiz ve buna bağlı geliştirdiğimiz mücadele pratiklerimiz eksik, yetersiz kalmaktadır. Bu temelde Önderliğimizin İmralı sürecinde yazdığı savunmaları okumak, anlamak ve buna göre mücadele pratiğini geliştirmek temel gündemimiz olmaktadır. Savunmalarla birlikte Önderliğin geçmiş yıllarda savaş, yaşam, kişilik, tarz, tempo pratik üzerine yaptığı çözümlemeleri okumak ve bu çözümlemelerde geçen tahlil düzeyini günümüzün sorunlarını tanımlamak için anlamlandırmak da önemli olmaktadır.
Önderliğimizin geçmiş yıllarda gerçekleştirdiği çözümlemeler ikinci doğuş dönemi içerisindedir. Önderlik gerçeğine dair anlattığımız anılar ikinci doğuş sürecindedir. Bilindiği gibi Önderliğimiz kendi yaşam ve mücadelesini tanımlarken doğuş dönemleri olarak tanımladı. Doğuş nedir? Önderlik gerçeği üzerine yoğunlaştığımızda şunu görüyoruz ki Önderlik bazı yoğunlaşmalarını doğuş kavramı etrafında tanımlıyor. Örneğin şöyle bir anısı var. Önderliğe lise yıllarında edebiyat öğretmeni Faruk Çağlayan bir makale yazdırır. Önderlik makalesinin başlığını ‘Sen benim hiç doğmamış çocuğumsun’ diye yazar. Bu başlık altında yazdığı kompozisyonu Önderliğin öğretmeni herkese örnek gösterir. Yine Önderlik İmralı sürecinde kendi yaşam ve mücadele süreçlerini tanımladığında doğuş kavramı etrafında birinci doğuş, ikinci doğuş, üçüncü doğuş olarak tanımlar. Demek ki Önderlik gerçeğinde doğuş kavramı gerçeğin ve yaşamın tanımlama gücü ve ifadesi olmaktadır.
Peki doğuş nedir, ne anlıyoruz. Önderlik gerçeğinde yoğunlaştıkça anlıyoruz ki doğuş; oluşturmaktır, emektir, çabadır, iradedir, cesarettir, değiştirmektir, yani engeller ne olursa olsun sürekli varoluşu gerçekleştirmektir. Peki doğuş nasıl gerçekleşiyor; doğuşun gerçekleşmesi için arayış, sorgulama, emek, mücadele, ilkeleri oluşturma, bunlara göre yaşam ve mücadele tarzını oluşturma gerekli olmaktadır.
Önderlik birinci doğuş dönemi derken Urfa-Amara köyünden doğduğu ve 1973 yılına kadar olan süreyi tanımlamaktadır. Bu dönemde Önderlik gerçeğinin kendi ailesi ve yaşadığı toplum gerçeğine karşı bir sorgulaması var ve buna karşı Önderlik bir arayış içerisinde ve buna göre kişiliğini oluşturmaktadır. Önderliğin çocukluk anılarında Mıho, Cımo ile kavgasında, Mehmet’le tarladaki kavgası, henüz dokuz yaşında iken anne ve babasının yaklaşımlarını red ederek evden kaçıp Nizip’e gitmesi tüm bunlar Önderliğin o yaşlarda önemli bir düzeyde arayışını, çabasını ve kişiliğini oluşturduğunu göstermektedir. Yani Önderlik ailesine karşı ve içinde bulunduğu topluma karşı arkadaşları ile oluşturduğu kendi toplumsallığını kurmasaydı Önderlik bunu birinci doğuş olarak tanımlamazdı. Yoksa normal doğum doğuş olarak tanımlanamaz. Yani kişilik toplumsallaşıyorsa orada birinci doğuş gerçekleşmektedir.
İkinci doğuş dönemi de, 1973 yılından 1999 yılına kadar olan dönemi ifade etmektedir. Bu dönem açısından da o yıllara kadar Önderlik gerçeğinde devrimci-sosyalist bir kişilik oluşmuş. 1973.74.75 ve devamındaki yıllarda oluşan devrimci kişilik özellikler doğrultusunda geliştirdiği pratiklerle Önderliğin arayışları bir çizgiye ulaşıyor, yaşam tarzına dönüşüyor, ilkeleri oluşuyor. Yani öyle ki bazı pratikler örneğin Çubuk barajı toplantısı, 1976 Dikmen toplantısı gerçekleşmezse ikinci doğuş gerçekleşmez, Hakî arkadaşın şehadetinin anısına karşılık parti perspektifi oluşturulmazsa ikinci doğuş gerçekleşmez. Yine mücadelenin devam ettiği yıllarda Kadın Özgürlük Mücadelesi ekseninde geliştirilen çözümlemeler ve örgütlenme çalışmaları gerçekleşmezse ikinci doğuş süreci büyümez ve güçlenmez. Birçok örnek çoğaltılabilir. Neden bu belirttiğimiz olayları ve pratikleri belirtiyoruz ya da şu an yazmadığımız birçok önemli süreç ve pratikler var. İşte tüm bunlarda Önderlik gerçeğinde yoğunlaşma, irade, cesaret ve karar düzeyini görebiliyor insan. Tüm bu pratikler PKK çizgisini oluşturmuştur. İşte ikinci doğuş sürecinde mücadele çizgisi, örgütlülüğü, amacı ortaya çıkmıştır. Şöyle diyebiliriz; yani öyle bir şey ki ikinci doğuştan şöyle anlayalım. Geriye dönüşün olmayacağı, geriye çekilmeyeceği bir noktaya geliştir doğuş. Geleceğin belirlendiği ve zaferin nasıl gerçekleşeceğine dair perspektif oluşmuştur.
3. doğuş sürecinde Önderliğin doğuş tanımını daha güçlü kavramak için artık somutlaşıyor. Düşünün Önderlik komplo sürecinde iken, tüm dünya Önderlik ve Özgürlük Hareketi üzerine gelirken, Önderlik komploya karşı verdiği mücadele gücünü, yoğunlaşmasını üçüncü doğuş olarak tanımladı. Biz kadrolar komplo karşısında daha farklı tasfiye olduğumuzu, bittiğimizi düşünürken Önderlik yeniden doğuyoruz dedi. Bu doğuşu üçüncü dönem doğuşu olarak tanımladı. Neydi bu üçüncü doğuş; uluslararası komplocu güçlerin saldırıları karşısında kapitalizm gerçeği daha kapsamlı tahlil edildi ve bunun karşısında mücadelemizin zafere ulaşması için Önderlik yeni paradigmayı geliştirdi buna bağlı olarak ideolojiyi derinleştirdi. Yeni paradigmanın gelişmesi, ideolojimizin daha da derinleşmesi üçüncü doğuş olmaktadır.
Doğuş kavramı etrafında yoğunlaşırken bu anlamıyla diyebiliriz ki Önderlik gerçeği çok cesur düşünen, çok iradeli ve kararlı uygulayan bir yaşam ve mücadele tarzıdır.
Yukarıda da belirttiğim gibi Önderlik gerçeğini parti kadroları olarak daha güçlü kavramak ve bu doğrultuda pratikleşmek için savunmalar üzerinde yoğunlaşmakla birlikte Önderliğin ikinci doğuş döneminde yani parti çizgisini, örgütlülüğünü oluşturduğu süreçte geliştirdiği çözümlemeleri okumak günümüz için hayati bir değer taşımaktadır. Bununla birlikte bu dönemlerde Önderlik sahasında eğitim gören arkadaşların Önderlikle birlikte geçirdiği zamanları anlamlandırmak ve bu yaşanılan zamanlar, anlar her geçen gün daha da anlamı derinleşmektedir. Bu anlamda yaşanılan bu anıları anlatmanın, yazmanın böylesi bir özgürlük ve yaşam değeri olmaktadır.
Önderlik sahasındaki Parti Merkez Okulu’na 13 Ağustos 1997 tarihinde gitmiştim. Önderliği ise özgürlük mücadelemiz açısından tarihi bir önem ifade eden 15 Ağustos Atılımı’nın yıldönümü öncesi 14 Ağustos’ta görmüştüm ve Önderlik o gün öğlen yemeğine bizi çağırmıştı. Tanışma temelinde bir tartışmaydı.
1997 yılının Eylül ayıydı. Önderlik sahasına gidişimin üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçmişti. Devre eğitimi tamamlanmıştı. Herkes heyecanlı bir şekilde Önderlikle ülke sözleşmelerine hazırlanıyor. Ülke sözleşmeleri her arkadaş açısından devrim yaşamı ve mücadelesine dönük perspektifidir. Yıllar geçse de ülke sözleşmesi üzerinden insan her defasında okuyup bu temelde yoğunlaştığında yaşamını ve mücadele tarzını değiştiriyor. O yüzden her arkadaş Önderlikle gerçekleştirdiği ülke sözleşmesini arşivinde özenle saklar, korur bir daha okumak ve yaşamını anlamlandırmak için.
Devre eğitimi bitmiş, ülke sözleşmeleri tamamlanmıştı. Tarihi sözleşmeler yapılmıştı. Arkadaşlar ülkeye, dağa, gerilla saflarına gelmek için hazırlık yapıyordu. Önderlik sahasında temel gündem ve hazırlık, dağlara gelmek ve düşmana karşı savaşmaktı. Bu temelde büyük bir grup hazırlanmış. Büyük bir otobüs gelmiş. Her arkadaş Önderlikten hatır istiyor, Önderliğe sarılıyor. Önderlik her arkadaşa ülke sözleşmesi devamında sözler söylüyor. Birçok arkadaşa ülkeyi çabuk özgürleştirin, bir parça toprak bize yer ayırın. Bunu çok duygulu ve özlemle belirtiyordu Önderlik. Tüm arkadaşlar arabaya bindi.
Akşamüzeri olmuştu. Önderlik arkadaşları yolcu etmenin duygu yoğunluğu ile sonbahar mevsiminin oluşturduğu berraklıkta gökyüzünde yeni doğan yıldızlara bakıyordu… Biz de Önderliğin nasıl yıldızlara baktığına bakıyorduk. Önderliğin yıldızlara bakışında bir anlam arıyorduk. Aradığımız anlam neydi?
Parti Merkez Okulu’nda eğitim görürken temel yoğunlaşmalarımızdan biri Önderlik gerçeğini anlamaktı. Önderliğin her davranışını bir ifadeye kavuşturmak istiyorduk. Önderlik nasıl konuşuyor, nasıl gülüyor, nasıl kızıyor, nasıl çözümleme yapıyor, nasıl spor yapıyor, nasıl askeri tören yapıyor, nasıl yemek yiyor, çocuklarla nasıl konuşuyor, doğaya yaklaşımı nasıl… ve benzeri bir çok örnek verilebilinir. Önderlik gerçeğinin karşısındaki kişide oluşturduğu düşünce ‘bende anlam bulacaksın’ insan böyle düşündüğünde neden Önderlikte anlam aramak ve bulmak diye düşünüyor. Sonra insan Önderlik gerçeğinin her anı üzerine yoğunlaştıkça insanda toplumsallık gelişiyor. Bunu şöyle somutlaştırabilirim. Yukarıda belirttiğim bir anı vardı. Önderliğin yıldızlara bakması ve bizim bunu anlamlandırma çabalarımız. Birçok arkadaş buna anlam vermeye çalışmıştı. Bir grup arkadaş bir araya gelip anlam vermelerimizi paylaşıp tartışmıştık. Neydi ortak paylaşımlarımız. Şöyle, Önderlik ülkeye, dağlara gerillayı gönderdi. Her gerilla Önderliğin yüreğinde bir yıldızdır. Sonbahar mevsiminde yağan yağmurdan sonra gökyüzü berraklaşıyor ve akşamları doğan yıldızlar parlıyor. İşte Önderlik gerillayı gönderdikten sonra yıldızlara bakması, gerillayı yıldızlara benzettiği içindir. Yıldızlar doğayı, gerilla ise mücadeleyi aydınlatıyordu. Önderliğe böyle bir anlam verme düzeyimiz çünkü Önderlik eğitimde temel oluşturduğu gündem gerillacılıktı. Böylelikle hepimizde bir an önce eğitimini tamamlama, dağlara gitme ve gerillalaşma temel amaçtı. Şunu belirtmek istiyorum, Önderliğin her yaklaşımına verdiğimiz her anlam bizi toplumsallaştırıyor, bizde halk bilincini oluşturuyor, düşmana karşı mücadele bilincini geliştiriyor. İşte bu yüzdendir insan Önderliğin her anı ve her davranışında anlam arıyor… Önderlik gerçeğinde arayıp bulduğumuz anlamın yaşamı özgürleştirdiğini görüyor insan.
Yine Önderlik sahasında yaşadığımız bir an. Hatırladıkça insanı düşündüren ve yaşama bağlayan bir gündü. Yine sonbahar kış havasına girdiğimiz günlerden bir gün. Kamelya bahçesindeki ağaçların yaprakları sararmış, rüzgarda yapraklar uçuşuyordu. Kamelya bahçesinin etrafı ağaçlarla çevriliydi. Şekilli taşlarla döşenmiş. Orta yerinde güzel çiçekler ve havuz. İki tarafta sandalyeler konulmuş. Her arkadaş yerini alıyor. Her arkadaş Önderlik geliyor cümlesini duyduğunda bir anda her yere sessizlik kaplıyordu. Başka kim susturabilir yaklaşık iki yüze yakın arkadaşı. Evet Önderlik otoritesi susturabilirdi. Önderliğin konuşma sesleri. Etrafında kurul görevini yürüten arkadaşlar ve güvenliği. Önderliğin eğitim verdiği yer. Ülke sözleşmelerini yaptığı bahçe. Özgürlüğü, yaşamı, sevgiyi, mücadeleyi tartışacağın en güzel mekân. Duygulanmamak, düşünmemek elde değil. Öyle güzel bir ortam ki düşüncenin ve duyguların güzelliği açığa çıkıyor. Önderlik gün ortasında ders verirdi. Ama o gün başka bir gündü. Önderlik o gün edebiyat, sanat üzerine yoğunlaşmalarını paylaşmak istiyordu. Tabii ilk önce eleştiri ile başladı. Şöyle ‘Sizin gerçekliğiniz ve pratikleşme düzeyinize baktığımda bırakmıyorsunuz ki edebiyat, sanat üzerine yoğunlaşmalarımızı paylaşalım.’ Evet gerçekten öyleydi. Yıllar sonra ülkede pratiğe girdikçe Kürt gerçekliğini, özgünde kadın gerçekliğini tanıdıkça Önderliğin bu eleştirisine anlam vermiştim. Evet gerçekliğimiz gerçekten uğraştırıcı. Birbirimizle doğru mücadele etmiyoruz. Tabii ki sorunları doğru çözdüğümüz zamanlar da olmaktadır. Doğru mücadele etsek sorunlar çözülür, gelişmeler açığa çıkar ama sorunları kimi zaman doğru çözmüyoruz, o yüzden uğraştırıcı yanlar çok çıkıyor. Ama Önderlik sorunları doğru çözme gücünde çok ısrarlı ve bu yüzden Önderlik tarzında sorunlarla uğraşmak zor değil, sıkıntı değildi. Sorunlarla uğraşmak yaşamın bir parçasıydı. Bu yüzden Önderlik gerçeğinde ideolojik mücadele, çizgi mücadelesi heyecanlı, yaşam ve mücadele akışkan…
Yine Önderlikle yaşadığımız bir an, anı. Hatırladıkça Önderlik sisteminde kadın olmanın onurluluğunu yaşadığım ve anlattığımda kadın yoldaşlara onurluluğu yaşattırmak istediğim bir anı. Kamelya bahçesinde artık yapraklar sararmış, rüzgar savurmuş. Kış mevsimi kendisini göstermiş. Bu nedenle dersi kapalı bir yerde görmek için kendimizi hazırlamıştık. Kapalı yerin yan tarafı kurul odasıydı. Hemen kurulun yanında küçük bir basın mangası vardı. Kış mevsiminin ilk günleriydi. Sabah derse Önderlik gelecekti. Önderliğin sesini duyunca, bir anda okul yapısı sessizleşti. Elinde bir küçük tepsi ile Önderlik okula girdi. Küçük tepsinin içinde şekerler vardı. Şekerleri görünce bayram olduğu aklımıza gelmişti. Okula girdiğinde ilk sırada bir bölümde kadın arkadaşlar, bir bölümde erkek arkadaşlar oturuyordu. Önderlik ilk sırada kadın arkadaşlara şeker tepsisini uzatarak arkadaşların şeker almasını bekliyordu. İkinci sıradaki kadın arkadaşlara da verdi şekerleri, artık diğer sıralara gerilla usulüyle dağıtılmasını söyledi. Bir halk önderi böyle olmalı dedim. Önderliğin savaşçısı olduğum için gurur duydum. Yaşamı güzelleştiren, ezber bozan davranışlarla, yaratıcı, renkli, her insanın çok büyük bir değer olduğunu ve buna karşı en güzel sevgileri hak ettiğini düşünerek ve bunu bu bayram gününde böyle ifade ederek kış mevsiminin soğuğuna bayram havasının sıcaklığını katarak soğuk rüzgarları dağıtmıştı. Evet Önderlikte insana değer, kadına değer, savaşan insana, gerillaya değer, en güzel sevgileri yaşatan bir yoğunlaşma düzeyi…
Önderlik gerçeğine verdiğimiz her anlam bizi özgür ülkede yaşama hedefine kilitliyordu. Bunun için düşmana karşı mücadele, savaş gerekiyordu. Her anlam çabası bize bu bilinci veriyordu.
Günümüzde de Önderliğimizin geçmiş yıllarda yapmış olduğu çözümlemeler üzerinde yoğunlaşarak, tarihi İmralı direnişini anlamak ve bu direnişin ortaya çıkardığı yeni paradigmayı anlamak temel çaba ve görevimiz olmaktadır. Bu konuda İmralı direnişini anlamada ve bu direnişin bizlere biçtiği görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmede ciddi eksik ve yetersizliklerimiz söz konusudur. Önderlikle yaşanılan her an, her anı bizlere özeleştirisel yoğunlaşmamızı şart kılmaktadır.