Şehit Hakî Şiyar

Hakî Şiyar

Kod Adı: Hakî Şiyar
Adi Soyadi: Senar Mete
Doğum Tarihi ve Yeri: 1982 Tatvan
Şahadet Tarihi ve Yeri: 24.11.2010 Kelarêş

 

Gerilla, hayallerini yaşamaya çalışandır

Çocukluk hayallerine ihanet etmek istemeyenlerin, bu iddiada olanların topluluğudur gerilla. Hayal kuranların değil, hayallerinin peşinde koşan ve onu yaşamaya çalışanların topluluğudur.

Gençliğin sözcüsü olarak canlı kalkan eylemine öncülük yapan, ardından gerillaya katılan ve 24 Kasım 2010’da şehadete ulaşan Senar Mete (Haki Şiyar), gerilla yaşamının her anını anlamla örerek kendini yeniden var ederken tüm bunları yazıları ve şiirlerine de yansıttı.

Senar Mete, 1982’de dünyaya geldiği Tatvan’da, yurtsever bir aile ortamında yetişti. Mete, toprakları işgal altındaki pek çok Kürt genci gibi Türkiye metropollerine göç etmek zorunda kaldı. Senar Mete, 2000- 2005 yılları arasında Kürt Özgürlük mücadelesinde aktif olarak yer aldı.

CANLI KALKAN OLARAK DAĞLARDA

Kürt halkının ayaklar altına alınan hakları için ve Kürdistan’daki sömürgeci işgale karşı kan dökülmeden, demokratik yöntemlerle çözüm arayışlarını sürdüren bir grup genç, 2005’te Kandil’e kadar giderek, bir basın açıklamasıyla taleplerini paylaştı. “Bu sorunun savaşla değil, barış ve diyalog yoluyla çözülebileceğine inanıyoruz” diyen gençler, bu konudaki tüm çabalarına rağmen canlı kalkan eylemleri sürecinde de Türk devletinden çözüme ilişkin bir karşılık alamadı. Türk devletine karşı çok güçlü bir savaş yürütülmedikçe özgürlüğe kavuşulmayacağına kanaat getiren Senar Mete’nin de aralarında bulunduğu bu bir grup öncü genç, Kürt halkı için özgür ve onurlu bir yaşamı sağlamanın, birer özgürlük savaşçısı olmakla mümkün olduğuna karar vererek gerilla saflarına katıldı.

SON NEFESİNE KADAR KAVGADAYDI

Senar Mete, gerillaya katılımından sonra tuttuğu günlüklerinde savaşa ilişkin düşüncelerini, şöyle ifade ediyor: “Savaş her yerde yakıyor, yıkıyor ve en çok sevdiklerimizi bizden alıp götürüyor. Bize yaşam tanımıyor. Ya boynunu giyotine uzatacaksın ya da mavzerini kuşanacak ve son nefesine kadar kavgaya tutuşacaksın. Zaten bunun dışında hep ölüsün. Ha onursuzca hep bedeninde ruhunu taşımışsın, ha iğrenç bir ölümü benimsemişsin çok fark etmiyor. Ancak kavgada ölüm anlam kazandığı için bedenin de taşıdığın ruhun da anlam kazanıyor. Savaş kendi başına bir olgu değil elbette, ‘savaş’ iktidarın en temel aracıdır. İktidar kendisini sürdürmek için bin yıllardır savaşı kurumsallaştırmıştır. İktidar ve savaş olguları, ‘orman kanunlarına’ dayandırılıyor; ‘güçlü olan yaşar, var olur’ tezi. Doğanın ‘vahşi’ olduğu iddasıyla güçlünün zayıfı yok ettiği, zayıfın güçlünün içinde eridiği bir anlayışa dayanıyor. İster tanrısal, ister bilimsel düşün hiç fark etmezdi. Her iki düşünce de aynı yola çıkıyor ve statükoculuğa gidiyor. Bu yaklaşımların özünde para ve silah gücü kutsanıyor. Bunların tabi ki bin yılların her türlü yalan ve gaspıyla oluşmuş, kurumlaşmış devlette olacağı açıktır. Devlet, en çok da savaşı kullanarak tahakkümünü sürdürürken bu çirkef yüzünü örtbas etmek için halklarınmış gibi göstermektedir.”

ANLAM VE HİSSİN BÜTÜNLEŞTİĞİ İNSAN

Kürdistan özgür dağlarını tercih ettikten sonra Medya Savunma Alanları’nın Behdinan, Zap, Xinerê ve Xakurkê gibi pek çok farklı alanında mücadele yürüten Senar Mete’nin kendi deyimiyle “Gerillada mekanlar çabuk değişir”, ancak mücadele yaşamına, Öcalan’ın, “Anlamın ve hissin yarattığı insan en güzel insandır” tanımını esas alan bir gerillacılık ve mücadele tarzı hakim oldu. Gerilla yaşamının her anını anlamla örerek kendini yeniden var ederken tüm bunları yazıları ve şiirlerine de yansıtan Senar Mete, bu anlamda gerilla yaşamına dair oldukça değerli bir yazınsal miras da bıraktı.

SENAR METE’NİN KALEMİNDEN

Senar Mete’nin 24 Kasım 2006’da gerillacık üzerine yazdıklarını paylaşıyoruz:

Günlerdir yağmur çamur demeden bir işten bir diğer işe koşturmacalarımıza, hiçbir şeye aldırış etmeden günlük yaşamımızı sürdürmemize bir tanım bulmaya çalışırken, yağan yağmurla dans edercesine her birimizin omzunda koca bir ‘sipindar’ ağacı ile çamurlara vurup geçtiğimiz bir günde kendi kendime ‘gerillacılık çocukça işlerdir ya’ dedi. Gerillacılığa nasıl bir anlam katarak yaşamalı? Sorusuna eminim ki çok kafa yoranlarımız olmuştur. Bu soruya, kimi değerler penceresinden bakmak bir yana devrimci romantizmin penceresinden bakanlarımız da var. Bir halk, hatta insanlık adına eşitlik ve özgürlük için bir duruştur gerillacılık. Sömürü kalelerinin korkunç zorbalıklarına karşı teslim olmamasının ve direnişin bayrağıdır, çığlığıdır gerillacılık. Gerillacılık nasıl çocukça işler oluyor, diye soranlar olabilir. Çocukluğun apayrı bir dünyası vardır; düşler, hayaller, anlam arayışları ve hayatın her anını bir oyun olarak ele alma gibi. Her çocuğun düşleri belki içinde bulunmuş olduğu sosyal ve ekonomik koşullara göre değişir; ancak genelde geniş toplumsal kesimler yoksul olduğu için daha iyi eşit ve özgür koşullar düşler. Örneğin, bir Kürt çocuğunun düşlerine bakacak olursak; eğer belli bir siyasal bilince sahip olan bir ailedense hem diğer bütün halkların çocukları gibi kendi kültürü ve diliyle hem de ekonomik olarak daha iyi koşullarda yaşamayı savunurdu. Yoksullar hep ezildiği için onların varlıklı olmayı hayal edenleri de çok olur, diyenler olabilir. Bu, genel toplumsal yapı için söylenemez diye düşünüyorum. Hayaller de pek farklı değil düşlerden.

ÇOCUKLUK HAYALLERİNE İHANET ETMEK İSTEMEYENLER

Zaten bir şeyleri düşünmek, aynı zamanda onları hayal etmek anlamına da geliyor. Gözlediğimiz ve duyduğumuz şeylere göre düşünmeye başlar ve hayaller kurarak, onu tasarlayarak görmek istediğimiz şeyleri düşlerimizde canlandırırız. Çocukluk hayallerini de toplumsal şartlara bağlı olarak kuran Başkan Apo, “Ben çocukluk hayallerime asla ihanet etmeyeceğim’’ dedi. Bütün mesele bununla bağlantılı. Çocuk düşleri ve hayallerinin oldukça saf ve masumca olduğunu düşünüyorum. Sorun insanların çocukluk düşlerine ve hayallerine ne kadar bağlı kaldığı ve ne kadar ihanet ettiğiyle ilgilidir. Gerillacılığa bu açıdan baktığımız da çocukluk hayallerine ihanet etmek istemeyenlerin, bu iddiada olanların bir topluluğudur diyebiliriz. Hayal kuranların bir topluluğu değil, hayallerinin peşinde koşan ve onu yaşamaya çalışanların topluluğudur gerilla. Çocuklar yaşamın her anını bir oyun gibi yaşarlar, dedik. Gerillacılık da pek farklı değil aslında fakat gerillacılıktaki oyunlar biraz tehlikelidir.

Hasan arkadaş şehit düştüğünden beri ‘Bıre Hasan’ türküsü ağzımdam hiç düşmüyor. Hani “mezar taşlarını koyun mu sandın, adam öldürmeyi oyun mu sandın bıre Hasan!’’ der ya türkünün sözleri… Gerillacılık da böyle bir şey işte. Gerillacılık tehlikeli bir oyundur ama tehlikeli, zorlu olan oyunlar her zaman daha heyecan vericidir. Daha çocukluk oyunlarınızı oynarken bir de bakmışsınız benliğin kapısını aralamışsınız. Büyük bir enerji oluşmaya başlar. Hayallerimizin, düşlerimizin peşinden bu sefer daha çok koşmak istersiniz. Çocukken sorgulayıp da anlam verilmeyen birçok şey, anlam bulur beyninizde. Bu sefer maceradan maceraya atılmak isteyen bir ruh ve yürek eser her taraftan. Adeta çocukluk hayalleri, oyunları, gençliğin dinamizmiyle birleşip gerillacılığı anlatır. Tehlikeli oyunları kuralına göre oynamadın mı canın acıyor. Acısı bazen dayanacak gibi değil…Bazen sen oyunu bütün kurallarına uyarsın ama yine de canın acır, rakip eğer çok güçlüyse bu da zor oyunlarda her zaman bir olasılık. Acıları dayanılacak gibi değilse de yüreğimize gömüp, öfkeye dönüştürmeye ve mutlaka başarmaya mecburuz. Her geçen gün oyun içinde şehadete ulaşan yoldaşlar oluyor ve yeni katılanlar da. Muş’ta 14 arkadaşımız şehit oldu. Büyük bir acı içinde öfkemiz bir yandan kabarmışken, bir diğer yandan da dersler çıkarmaya çalışıyoruz. Bugün bir kez daha büyük acı ve öfke duydum, hayallerime ihanet etmemek üzere…

GERİLLACILIK ÜZERİNE ŞİİRİ

Senar Mete’nin 18 Şubat 2006’da kalemi aldığı ‘Gerillacılık’ adlı şiiri de şöyle:

Hani söz biter, anlam savrulur ya

İşte oradan başlar gerillacılık

Yaşamak direnmek olur

boydan boya

sevdalı yürekler

bazen bir imge olur

bazen de bir şiir

bazen bir destan olur

bazen de bir fotoğraf

aşkın kutsallığında

önce düşlerde başlar

anlam arayışı

sorgulanır bir bir

sömürü kaleleri ve zulüm mabetleri

sonra ütopyalaşır eşitlik

ve özgürlük

kavga başlar

geçmiş ve gelecek zaman arasında

önce düşlerde, umutlarda başlar

kavganın en zorlusu

sonra mavzerler konuşur

zafer türkülerinin eşliğinde

kavganın her anında

bir tarih sorgulanır ve

her karesinde

Mazlumca yürekler bilenir

sömürü kalelerinde

nice zaman tünellerinden geçilir

ve aşkı içten kemiren

farelerle karşılaşılır

ve nice fermanlar yazılır

ölüm sehpaları kurulur

aşk yürüyüşçülerinin gıyabında

Aşk acıyla yoğrulur

Duvar diplerinde

Sokaklarda

İşkence tezgahlarında

Aşk çırılçıplak yüreklerde

Öfke seli olur

Ve sabır dayanmaz olur

Sabır tir tir titrer

Yaşam kutsallığında

Öfke bayrak bayrak isyan olur

Ve dağlar mekan olur

Sevdalı yüreklere

Dağlar aşkın gebeliğini yapar

Doğum sancıları çığlık çığlık

Ve dört bir yanı sarar

Bu sancılar yaşam acıları

Bu sancılar aşkın sancılarıdır

Zorlu, fırtınalı günlerin

Şafağında büyür aşk

Ve gerillada adını bulur… “

Close