Şehit Çiyager Hêvî

Çiyager Hêvî

Kod Adı: Çiyager Hêvî
Adi Soyadi: Cihat Türkan
Doğum Tarihi ve Yeri: 1982 Batman, Hasankeyf Derca Köyü’nde
Partiye Katıldığı Tarih ve Yeri: 2004
Şahadet Tarihi ve Yeri: 12.03.2016 Amed Sur

 

Büyük Komutan Ş. Baran Mawa Sur şehitlerini anlatıyor; Ş. Çiyager Hevi:

Kısaca Sur’a ilişkin birkaç şey söyleyelim. Fakat Sur günlüklerinde yazılanların dışında bizim söyleyecek tek bir sözümüz bile yok, ekleyecek tek bir kelimemiz bile yok. Ne biz onlar gibi anlatabiliriz, ne o duyguyu yaşamışız, ne de onların o çıplak haliyle anlattığı gibi hiç kimse anlatamaz. Özü oradadır zaten başka da bunun üzerine bir söz eklemek gerekmiyor ama Sur’a ilişkin böyle birkaç arkadaştan bahsetmek istiyorum. Şehit Çiyager’den biraz bahsetmek istiyorum. Şehit Çyager Sur’un komutanıydı, Sur’un sorumlusuydu. O günlüklerin yazılmasını ve bize ulaşmasını o sağlamış. Yazan arkadaşı o zorlanmış böyle yazması için. Çünkü Şehit Çiyager böyle şeylere gerçekten önem veren birisiydi. Öngörülü bir arkadaştı her şeyden önce. Yani bir gün bunun topluma, halka, arkadaşlara mal edilmesi gerektiği ulaşılması gerektiğine inanıyordu. Bu direniş böyle karanlıkta gölgede kalmamalıydı, mal edilmeliydi. Kıt imkanlar da bu kadarını yapabildi, bu kadarını bize ulaştırdı.

Şehit Çiyager 2004’te katıldı. Dicle Üniversitesi Matematik Bölümünü okuyordu, bitirdi. Bitirdikten sonra belli bir süre Gün TV’de çalıştı. Daha sonra gençlikle ilişkilendi ve katıldı. Şimdi 2004’te katıldı lise çalışmalarına verildi. Lise çalışmalarını yürüttü. 2005’in Ağustos ayına kadar lise çalışmalarında kaldı. Ardından canlı kalkanlarla birlikte dağa geldi. Dağada da uzun bir süre Özel Kuvvetler’de kaldı. Daha sonra Amed’e gitti. Sur direnişi sürecinde Sur’un komutanı olarak gönderildi. Yani en sonunda özel kuvvetler kadrosuydu. Onun ilk başlangıcı dediğim gibi gençlikten doğru katılmaydı. Sur’un komutanı olarak gönderilmişti. Sur Direnişi karakterini Ş. Çiyager’den almış. Ş. Çiyager’in arayışçığlığı, yaratıcılığı, taktiksel düşünmesi, sürekli yoğunlaşması, düşünce üretmesi, onun karakteriydi. Sur’un bu kadar taktiksel zenginlik içerisinde olması Ş. Çiyager’den kaynağını almıştır. Aynı taktiksel zenginlik Cizre’de yaşanmamış dikkat ederseniz. Hiçbir tecrübemiz olmamasına rağmen bu şehir savaşında ilk sokağa çıkma yasağı, ilk abluka Sur’da başlıyor. 2 Aralık’ta başlıyor. Ama Ş. Çiyager yaratıcılığıyla bunu yaptı.

Sur’da daha önce iki defa alan tutma denendi fakat kısa bir süre sonra düştü, başarılamadı. Ama Ş. Çiyager oraya komutan olarak gittikten sonra bu kadar gün direnebildi. Bu konuda neler yapılacağını dahi bilmeden, herhangi bir tecrübe olmamasına rağmen bu kadar şeyi başarabildi. Bundan kaynaklı Ş. Çiyager YPS’nin komutanı olarak tanımlandı.

Ş. Çiyager’in o kadar fedakar, özlü, dürüstçe bir katılımı vardı. Bilinçli bir katılımı vardı ki, onu görüp de etkilenmeyen, onu görüp de hayran kalmayan kimse yoktu. Mütevazice yaşıyordu. Bir dönem Gün TV’de çalışıyordu. O gençlik çalışmalarındayken ailesinden de belli bir miktar para geliyordu ona ama Ş. Çiyager kışın ortasında bile terlikle çalışan bir arkadaştı. Terlikle çalışıyordu, o kadar özlü çalışıyordu. Lise çalışması yapmasına rağmen bütün mahallelere gidip bütün halk çalışmasında yer alıyordu. Hiçbir dönem Amed’de lise çalışması Ş. Çiyager’in olduğu dönem kadar güçlü olmamıştır.

2005’ten sonra ben görmedim heval Çiyager’i. Dağdayken hiç görüşemedik. Birkaç defa böyle not yazdık birbirimize ama haberleşiyorduk da fakat görüşme imkanımız ve fırsatımız olmadı. Ama Ş. Çiyager hangi işi yaparsa yapsın eline alırsa alsın bütün boyutlarıyla düşünen, bütün boyutlarıyla ele alan, onun en farklı yöntemlerini, en zengin yöntemlerini bulmaya çalışan, arayan bir arkadaştı. Çok fazla yaratıcıydı. Nitekim özel kuvvetlerde de bu yönlü çok takdir edilen bir arkadaştır. Sürekli yeni şeyler bulmada, yeni şeyler üretmede usta biriydi. Nitekim Sur’daki o taktik zenginlik onun eseridir.

Umut ile yazılmış bir direnişin militanı: Çiyager Hevî

Tarihi Sur direnişi döneminde katılan bir şervanın gözünden yazılmış direniş sokakları ve Şehit Çiyager Hevî

Bir yoldaş nasıl hakkı verilerek yazılır bilmiyorum. Bu nedenle gördüğüm ve özgür anları şahıslarında yaşadığım anlarımı paylaşmak istiyorum. En başa döneceğim. O vakitler tarihi Sur direnişinin ilk günleriydi. Her yerde tank ve toplar şehri talan ederken yüreklere sığmayan direniş günden güne büyüyordu. 3 sokak kamuflaj için örtülerle kapatılmıştı. Atmosfer Kobanê direnişini hatırlatırken karşıdaki düşman Tc/DAİŞ kırmasıydı. Hatta DAİŞ’in devletleşmiş hali demek daha yerinde olur. Buna karşın serhildana kaldırmak için gelen halkın savaşçıları analarının zılgıtlarıyla özgürlüğe koşuyorlardı. Kürdistan da bir direniş tarihi daha yazılıyordu. Artk onları kim durdurabilirdi ki!

Düşmanın yoğun teknik saldırılana karşı cami hopörlerlerinden sloganlar yükseliyordu. Yaşadığım yerde arkadaşlara ‘Bizden üstün olanlar’ deniliyordu. Öyle denildiğinde gözümde hep melekler canlanırdı. Direniş alanına gittiğimde aldığım her nefesin özgürlük koktuğunu hissedebiliyordum. Hızlı ve heyecanlı bir şekilde ilerliyordum. Ve o an gelmişti. İlk perdeyi kaldırdığım da kutsal mekanda üstlerinde gerilla elbiseleri ile saçları güneşten kızıllaşmış, uykusuzluktan gözleri şişmiş yoldaşlarımı gördüm. O andaki hissiyatım yerini gözyaşlarına bıraktı . Bu nasıl bir iradedir diye soruyordum kendime? O anda gözlerim mazlum bakışlı bir arkadaşla birbirine değdi. Bu hüzünlü halimden hemen utandım. Ben arkadaşlara moral vermeliydim. Bu düşünceler aklımdan geçerken ‘Heval’ diye seslenip özgürlük işareti yaptım. Arkadaşlar gülmeye başladı. Her 3-4 adımda elinde bomba ve kleş olan arkadaşlarla karşılaşıyordum. Nöbet tutuyorlardı.

Bu savaşa rağmen tertemiz kalmaları, yüreklerini gözlerinde görebilmek beni şaşırtıyordu. Devrimi hissetiğim ilk anlarımdı. Benim için ayrılık vakti geldiğinde yani yine düşmanın içinde yaşadığı sokaklara gidiyordum. Sokağa çıkma yasağını duyuruyordu düşman. Çünkü halktan korkuyordu. Ve barbar düşman bu da yetmezmiş gibi ağza alınmayacak ahlak dışı her türlü kelimeyi sarf etmekten geri kalmıyordu. Günlerdir tüm halk aç ve susuz evdeydi. Sokağa oynamaya çıkan çocuklara dahi mermi ve biber gazı atılıyordu. Halk hava almak için balkon kapısını dahi açamıyordu. Evlerde en temel ihtiyaçlar bile bitmişti. Tüm bunlara rağmen mutluyduk. Tabii bu inancı gören düşman deliye dönüyordu. Halkın bu moraline karşılık havadan ve karadan saldırıyor, bu saldırılara rağmen direniş sokaklarına giremiyordu. O sokakta binlerce arkadaşın olduğunu sanıyorlardı oysa sadece 10 arkadaş vardı ve onca tekniği 10 arkadaşa yetmiyordu acınası düşmanın!

Önder Apo’nun inancıyla yürüyen bu militanları ve halkı ne durdurabilirdi ki? O zamanlarda ses çıkarma eylemi vardı. Hatırlıyorum evdeki tüm kaşıklarımız yamulmuştu. Bu tepkimize arkadaşlarda sloganlarla ve şarkılarla destek veriyorlardı. Bu irade ve bağlılık karşısında hangi güç durabilirdi? Bu savaş halkın savaşıydı. Devrimci halk savaşı

Sokaklar, caddeler devrim kokusuyla süslenmişti. Böyle tarihi, bir süreçte arkadaşların yanında yer almam gerekiyordu. İntikam almak istiyordum. İntikam almak istiyordum çünkü alçak düşman küçücük çocukları bile katlediyordu. Bende özgürlüğe koşmak istiyordum. Bir kadın arkadaşla birlikte okuldan kaçarak özgürlük sokağına doğru yol aldık. Etrafımız düşman doluydu ve biz onların gözüne baka baka onlardan intikam almaya gidiyorduk. Sonunda istediğimiz yere ulaşmıştık. Tabii perdenin 3-4 km ötesinde düşman aracının geçmesini engellemek için hendek kazılmıştı. (sonradan duydum bir arkadaş sabaha kadar çalışarak tek başına kazmıştı bu hendeği) Dar sokağa bırakılmış kahverengi bir kanepede 3 arkadaş oturmuştu. Heval Adar’ın yanına giderek onunla konuşmak istediğimi söyledim. Ve biraz ilerlediktan sonra Heval Adar’a ‘Sana sarılabilir miyim heval?’ diye sordum. ‘Tabii’ diyerek karşılık verdi ve bana sıkı sıkı sarıldı.

Heval Adar yeşil gözlü, orta boylu, açık tenli ve gamzeli idi. Çok emekçi bir arkadaştı. Özgürlük mücadelesinde ki 5. yılıydı. İlk tartışmadan sonra arkadaşlar bizi farklı bir yere götürdü. Üstümde yeşil bir parke vardı ve saçlarımda örgülüydü. Arkadaşlar bizi güvenilir bir yere bıraktılar. Bir oda da beklemeye koyulduk. O zaman dağa gideceğim düşüncesi beni çok heyecanlandırıyordu. İçim içime sığmıyordu. O sırada arkadaşların çok yorgun olmalarına rağmen bizimle igilenmeleri beni çok etkiledi.

O sırada uzun saçlı, esmer, gamzeli bir arkadaş yani Heval Arjin içeri girdi. Bizi görünce ‘Yaşasın kadının gücü, YJA Star gücü!’ deyip bizi kucakladı. Bu sözler duyduğum en güzel sözlerdi. İlk kez kadın gücünden bahseden bir kadın görmüştüm. Heval Arjin karnasçıydı. Lacivert cepli pantlonu, asker yeşili yeleği, örmüş olduğu uzun siyah saçlarına bağladığı kefiye ve omuzundaki karnasıyla adeta kadını devrime çağırıyordu. Çünkü çok mutluydu düşman Kürdistan’a gömülüyordu. İntikam ateşi gürleşiyordu. Milis geldi sonunda bizde onu bekliyorduk. Arkadaşlarla vedalaştık ve dağa doğru yola koyulduk. Tabii arabaya gidene kadar ağzımız yürağimizdeydi çünkü devrimci olduğumuz için herkesin bize baktığını zannediyorduk.

Gri arabaya binip özgür mekanlara çeviridik yolumuzu. Rüzgarın asi esişi eşliğinde dağlara baka baka gidiyorduk. Saat altıya doğru bir köye ulaştık. Artık arkadaşların gelip bizi almasını bekliyorduk. Tabii şansımıza yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Yollar kayganlaştığı için arabalar rahatça gidip gelemiyordu. Saat 11:30’a kadar bir ailede bekledik. Gittiğimiz evde iki genç kadın vardı. Ev köyün en uç köşesinde olan, mütevazı bir köy eviydi. O iki genç kadın bize arkadaşların resimlerini gösterdi. Bize arkadaşlara ait olan bir yazı okudu. Yazı da yeni katılan bir arkadaş yürüme anındaki anılarını anlatıyordu. Şunları söylüyordu: “Aralıksız yürüyorduk, tabii gerillanın yuvası sırtın da ilerliyorduk. Uzun bir zaman yürüdükten sonra çok yoruldum ve o an yürüyemeyeceğimi düşündüm sonra bir arkadaş yanıma gelerek bana ceviz yaprağı ve su verdi. Bu nedir diye sorduğum da? Ceviz yaprağını kokla ve kokusunu yüreğine çek dedi. Neden? Diye sorduğum da çünkü, biz her yürümeye başladığımız da ceviz kabuğu muhakkak yanımızda olur yorulmamızı engelliyor, dedi bende kokusunu yüreğime çekip yola koyuldum. Ve hiç durmadan noktaya vardım. Noktaya ulaştıktan sonra bana ceviz yaprağını veren arkadaş yanıma geldi ve gülerek: Aslında sana anlattığım ceviz yaprağı meselesi ben kendim söyledim öyle bir şey yok ama işe yaradı değil mi?’ deyip yanımdan ayrıldı. O an ‘Bu arkadaşları ayakta tutan çok büyük bir inanç var dedim.” demişti arkadaş yazısında. O dergiyi okudukan sonra bizim için yolculuk başladı.

Bizi götüren baba bize karşıdaki dağı göstererek, Heval Adar’ın 5 saatte Lice’den Faraşin’e ulaştığını anlattı. Yerimize ulaştığımız da bizi almaya gelen arkadaşlar, Heval Bawer ve Heval Amed noktaya ulaşana kadar durmadan sorular sordu. Ben ise yorulduğum da ağaçtan yaprak koparıp, kokluyordum. Sonun da noktaya ulaştık uymamız gereken kurallar anlatıldı. Daha sonra mangaya uyumaya gittik. Sabah olduğunda yağan yağmurun toprakla buluşmasının kokusu etrafa yayılmıştı. Aslında bu özgür dağların bize ik hedisyesiydi. Kahvaltıya gittiğimiz de ateş yakılmış ve Reşo dediğimizi çaydan üzerine konulmuştu. Köşede mavi bir varil vardı yağan yağmur bu varili doldurmuştu. O suyu kullanıyorduk. Çay yağmur suyuyla yapılmıştı içtiğim en güzel çaydı. Saat 4.30’da yola koyulduk ve başka bir grubun yanına gittik.

Sur komutanı Heval Çiyager’i gittiğim o yerde görecektim. Arkadaşların yanına ulaştık tek tek selam verip oturduk. Lice arazisi oldukça ağaçlı bir araziydi. Arkadaşlar çay ve pelur tatlısı getirdi. Dağda ‘Pelur tatlısı ne arar?’ dedim kendi kendime. Sonra Heval Çiyager benden tatmamı istedi tattığımda çok güzel bir tadı olduğunu fark ettim. Un ve sütten yapılan bu tatlıya pekmez de bırakılmıştı. Benimle birlikte katılan bir diğer arkadaşla birlikte oturmuş Lice dağlarını izliyorduk. Sonra Heval Çiyager öğle yemeğiyle bize doğru geliyordu. Öğle yemeğinde bulgur ve tavuk vardı. Tabii ben yine şaşırdım. Heval Çiyager şaşırdığımı görünce, “Neden şaşırıyorsun ki en güzel yemekler, tatlılar, arkadaşlıklar gerilla da olur” dedi. O sırada Heval Çiyager, heyacanlı bir şekilde bizi tanımak için sorular soruyordu. Önderlikten bahsediyordu.

Heval Çiyager kumral, mavi gözlü ve Batman’lıydı. Başında her zaman kefiyesi ve üzerinde gri bir yağmurluk vardı. Artık hakikati tanımaya başlıyordum. Hızır’ın dediği gibi ‘Her şeyin hakikati hareketinden açığa çıkar.’ sözüne Heval Çiyager’de şahit oldum. Heval Çiyager mütevazi, güleç yüzlü, inancı ve yoldaşlarına olan sevgisi konuşurken yoldaşını yücelten bir tarzı vardı. Sonra bulaşıkları alıp gitti bir kaç saat gelmedi. Heval Çiyager gelene kadar biz sessiz bir şekilde oturduk. Tabii sonra ne göreyim, Heval Çiyager bize doğru geliyor ve bizi güldürmek için kulaklarını çekiyor gözlerini büyütüyor. Onu öyle görünce ‘Bu arakadaş neden böyle şeyler yapıyor?’ Diye kendi kendime soruyordum. Tabii sonra anlayacaktım onun yüce yüreği yoldaşını güldürmek için her şeyi yapıyordu.

Aşkı olan bu dağlarda yoldaşıyla olmak onun en değerli zamanlarıydı. Her halinden bunu anlayabiliyordu insan. Yanıma geldikten sonra ben ona ‘Şehit Mervanı tanıyor muydun ?’ Diye sordum. ‘Benim yanımda şehit düştü’ deyip anlatmaya başladı. Bana Şehit Mervan’ı nereden tanıdığımı sorunca başladım, çocukluk anılarımızı anlatmaya. ‘Öfkeli bir şekilde silahını kaldıracaksın Şehit Mervan’nın intikamını alacaksın!’ dedi. Sonra bana ismimin ne olacağını sordu bende daha düşünmediğimi söyledim ismin İsyan olsun dedi. Bir hafta önce arkadaşın bombalı saldırı da şehit düştüğünü söyledi. Daha sonra güvenlik açısından biz Heval Doktarla birlikte bir köye geçtik ve on gün boyunca onun yanında kaldık. Heval Çiyager ve Heval Arjin’ler ziyarete geldiğinde Heval Çiyager’e sıkı sıkı sarıldım. Sohbet etmeye başladık. Ben sadece onları dinlemek istiyordum. Çünkü çok samimi bir tavırla yanımızdaydı, en güzel yoldaşlık buydu.

Heval Çiyager’İ gördüğüm son gündü. Sonra Kandil’e eğitime gittik. Biz eğitimdeyken Sur direnişi başlamıştı. Heval Çiyager tüm inancıyla Sur’da tarihi nakşediyordu taşlara. Direniş günlüğü eğitime geldiğinde şehit düştüğünü öğrendim. Heval Çiyager komutanlığı yaşamda olan yoldaştı. Ondan öğrendim gerillanın güzelliğini her zaman onların takipçisi olma ısrarında olacağım. Ne sevecen bakışını ne de umut gülüşünü unutabileceğim. Anılarıyla yüreğim de her zaman ilk gün ki gibi kalacak…

Ne olursa olsun muhteşem sona ulaşacağız. Heval senin ve her dakikan da militanı olmak için mücadele ettiğin Önderliğimiz için Amed’in Sur’larına bayrağımızı dikeceğiz. Ne olursa olsun son muhteşem olacak !

İsyan Omedya

‘ÇİYAGER YOLDAŞ ADI GİBİ DAĞ DERVİŞİ VE DAĞ GEZGİNİYDİ’

Çiyager Hêvî, 2004 yılında PKK saflarına katılır. 28 Kasım 2015 tarihinde başlayıp, 15 Mart 2016 tarihine kadar devam eden tarihi Sur direnişinin efsane komutanıdır. 60 kişilik bir direnişçi grubuyla dünyanın üçüncü büyük ordusuna, Türk ordusuna, karşı direnerek tarihi şehir direnişlerinde yerini alır. Sur direnişini kırmak için Türk ordusunun uzman kadrolarından oluşturduğu JÖH (Jandarma Özel Hareket)-PÖH (Polis Özel Harekâtı) Sur’da yenilgiye uğratanlardandır. Komutan Hêvî’yi mücadele arkadaşları ajansımız ANF’ye anlattı.

‘FEDAİLİK: EN ZOR SÜREÇLERDE EN GÜÇLÜ ÇIKIŞI YAPABİLMEKTİR’

Cihat Türkan kod isimli Çiyager Hêvî, 1982 yılında Batman’ın Hasankeyf ilçesine bağlı Derîcê köyünde yurtsever bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Üç-dört yaşlarındayken ailesiyle birlikte Adana’ya taşınır. Çiyager Hêvî, sivil yaşamında hem kendi ihtiyaçlarını karşılamak için hem de ailesine yardım etmek için birçok işte çalışır. Bu işlerde çalışırken de kendisine sıradan bir işçi gibi yaklaşmayarak, her işten yeni şeyler öğrenme heyecanını yaşar ve atik zekasını geliştirme becerileri kazandırır.

Yurtsever bir ailede büyümesinden dolayı mücadeleci bir şekillenme almış, çevresine benzeşme yönünde değişimden çok çevresini etkileyen olmuş, belirleyici bir şekilde yaşamın öncülüğünü yapmayı daha o günlerden kendisine misyon biçmiştir. Kürdistan halk gerçekliğinden kopuk kalmayarak, o gerçeklikle büyümüş ve çevresinde yaşanan olaylardan, mücadelelerden etkilenerek direnişi kendisine esas almıştır.

YPS Komutanı Çiyager Hêvî, Dicle Üniversitesi Matematik Bölümünü okur. Bu yıllar mücadeleye en aktif katıldığı yıllar olur. Üniversite yıllarında sistemin yarattığı bir öğrenci olarak kendi gerçekliği ile ilgili birçok çelişkiyi derinden yaşar. Öz ve biçimi kendinde yaratmaya çalışan Hêvî, özgürlük mekânlarında mücadele yürütmeyi kendisi için görev bilerek 2004 yılında özgürlük saflarının, dağın yolunu, tutar. 2011 yılında Bakurê Kurdistan’da görevlendirilir.

Amed’e mücadele yürüten Hêvî, 2013 yılında bir kış kampında üstlenmedeyken, Kürt Halkı Önderi Abdullah Öcalan’la hiç görüşmenin olmadığı bir süreçte, örgüte bir rapor yazarak duygu ve düşüncelerini şu sözlerle dile getirir: “Önderliğimiz üzerinde uygulanan bu soykırım girişimi tüm arkadaşlarda olduğu gibi bende de kin, öfke ve intikam duygularını daha da arttırdığını belirtebilirim. Bir halkın önderine, dolayısıyla halkına, tarihsel değerlerine ve ruhumun toplamına karşı yapılan bu şerefsizce yaklaşımlara, her arkadaşta olduğu gibi ben de yanıt vermek istiyorum. Bunun için önümüzdeki sürece göre katılımımın kesinlikle önceki dönem gibi olmayacağının sözünü veriyorum.”

TÜM ‘BEN’LERDEN KURTULARAK HEDEFE KİLİTLENME

Çiyager Hêvî’nin bütün yoğunlaşmasının “devrimci halk savaşı” olduğunu geride bıraktığı yazılarından da anlayabiliriz. Hêvî, bir yazısında şunları söylüyor: “Kendimi tamamen adayan bir katılımla, devrimci halk savaşının zihniyetiyle, sürece yaklaşacağımı vurguluyorum. Bir yönüyle fedailik, en zor süreçlerde en güçlü çıkışı yapabilmektir. Süreç karşısında kendi gücümü açığa çıkarmak isterim. Bu yönüyle geçmişimde açığa çıkarmam gereken gücü çıkaramayışımın yani kendi sorumluluğumu yerine getirmeyişimin ve Önderliğe yeterli bir yoldaş olamayışımın özeleştirisini pratikte vermek istiyorum. Bunu da kendimde barındırdığım tüm ‘ben’leri bir kenara atıp tamamen hedefime kilitlenerek, her türlü göreve içten hazır olabileceğimi belirtiyorum.”

Direnişçi Hêvî, sürecin hassasiyetlerine göre yaklaşarak kendini sürekli donatmayı esas alır. Varlığı yok sayılan bir halkın varlık gerekçesi olarak görülen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’sız bir yaşamı hiçbir zaman kabul etmez. Büyük bir irade savaşı isteyen Sur direnişine katılır ve Kürdistan’ın direniş tarihinde yerini alır.

ÇÎYAGER HÊVÎ: NE OLURSA OLSUN SON MUHTEŞEM OLACAK

Hêvî, 2011 yılında Amed’e gitmeden önce verdiği bir demetçe ise şunları söylemiş: “Önümüzdeki günlerde Amed’e gideceğim. Birinci hedefim Önderliğin fiziksel özgürlüğüne kavuşabilmesi için en iyi şekilde katılmaktır. Gücüm oranda katkı sağlayacağım. Önderlik sürekli şunu söyler: “İnsanın zeka yoğunluğu ne kadar artarsa özgürlük yönü de o kadar artar. Zeka yoğunluğu en yüksek olan insanlar en özgür insanlardır.”

Önderlik bu yönüyle en özgür insandır. Çünkü zeka yoğunluğu Önderlik kadar geniş olan nadir insanlar vardır. Önderlik en özgür kişidir. Bu ruhta da maneviyatta da böyledir. Fiziksel olarak da Önderliğin özgürlüğünü gerçekleştirmek istiyoruz. Buna olan inancım sonsuz. Amed’e de bu inanç ve mücadele ruhu ile gidiyorum. Önderliğin özgürlüğü için Amed’e gideceğim, buna göre bir katılımım olacak. Bir diğeri de şehit arkadaşlara olan bağlılığımdır. En büyük çabam şehit arkadaşlara layık olmak olacaktır. Şu ana kadar uğruna savaştıkları her şeyi getirdiği bu noktada devamını getirmek ve onların ardılı olmaktır. Gittiğimiz alanda da bunun gerekliliklerini yerine getireceğiz. Bu ideayla Amed’e gidiyorum.”

105 günlük bir direnişe öncülük eden Çiyager Hêvî, direniş esnasında ‘Ne olursa olsun son muhteşem olacaktır’ sözünü dilinden düşürmez ve direnişin sonunu ilk günden belirler. Sonun muhteşem olma hedefiyle Sur’da bulunan Dört Ayaklı Minare’yi ziyarete gelen Amed Valisi ve Emniyet Müdürü’ne saldırı eylemi gerçekleştirir, çıkan çatışmada yaşamını yitirir.

‘ÇİYAGER YOLDAŞ ADI GİBİ DAĞ DERVİŞİ VE DAĞ GEZGİNİYDİ’

Çiyager Hêvî’nin, yaşamı anlayarak yaşayanlardan biri olduğunu söyleyen yoldaşı YJA Star gerillası Hêjar Zozan, “Üç çeşit kişilik vardır: Kimisi vardır, ismi duyulduğunda herkesin yüreğinde öfke uyandırır ve lanetler okutur. Kimisi vardır, varlığı-yokluğu belli olmayan, bir süre sonra ismi ve izleri unutulur. Kimi insanlar da vardır, dünyada bir benzerine ender rastlanır. Yoldaşlarına yoldaş olmak için canını ortaya koyar. Hakikati daha yaşarken dahi kendi kişiliklerinde yaşatan insanlar vardır. Bir halkın geleceğine umut olan bu kahramanlar, destanlarıyla anılan halk kahramanlarıdır.

Evet, tarih o kahramanları unutmadı, unutmuyor, unutmayacak. Yaşamları destansı olduğu gibi ismi de her yeni doğan çocuğa, her yeni savaşçıya konularak; bir gider, bin geliriz kültürünü kendinden yaşatacak. Aslında bazı karakterler kendi ismiyle uyumlu bir şekilde yaşarmış. Bunlardan bir tanesi de heval Çiyager. Adı gibi dağ dervişi, gezginiydi. Bu da gösteriyor ki, Çiyager dervişane yaşayarak ve anlayarak oluştu, oluştukça özgürleşti” ifadelerini kullandı.

‘TARİHİ SUR DİRENİŞİNDE ÇAĞIN KAHRAMANI OLDU’

Çiyager Hêvî’nin yaşam içinde çok coşkulu olduğunu söyleyen Hêjar Zozan, “Heval Çiyager’in çok büyük başarılar elde edeceğini daha ilk görüşümde anlamıştım. Yaşamın içinde su gibiydi, sürekli akıyordu. En çok dikkat çeken özelliği çalışmalara ayrıntılı bakmasıydı. Bir çalışma kesinlikle onsuz olamazdı. Hem kendisi yapar hem de başkası yaptığında hemen yardıma giderdi. Yaşamın içinde fedai olmak gerektiğini söylerdi. Yaptığı her çalışmayı fedaice yapardı” dedi.

Sur direnişinde gösterdiği kahramanlıkla Çiyager Hêvî’nin dönemin komutanı olduğunu ifade eden Zozan, “Bize bıraktığı her bir anıda ideal bir insan, bir gerilla, bir direnişçi ilkesini görmekteyiz. Bugün ‘nasıl yaşamalı, nasıl savaşmalı, nasıl gerillalaşmalı, nasıl komutanlaşmalı’ sorularına verilecek en uygun cevap, Çiyager arkadaştır. Sur direnişiyle nasıl sembolleşmişse yaşamdaki duruşu ile de semboldü. Sadece dönemin komutanı olmadı, dönemin devrimcisi, militanı ve kahramanı oldu” şeklinde konuştu.

HEVÎ GELİYOR, TANRIÇALAR GELİYOR

Gerilla Zozan, Çiyager Hêvî’nin kadın sorununu nasıl ele aldığına ilişkin; sorunun sadece kadına ait olmadığını aksine bu sorunun bir sistem sorunu olduğunu sürekli dile getirdiğini anlatarak şunlara vurgu yaptı: “Heval Çiyager’i anlattığımız zaman kadına olan yoldaşlığına da değinmek gerekiyor. Yoldaşlığı çok sadeydi. Bir gün beraber 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamasına gidiyorduk. Aynı kampta olduğumuz erkek arkadaşlar da gelmişlerdi. Moral yerine geldiğimizde, erkek arkadaşlar genel olarak moral alanının bir köşesine konumlanmışlardı. Biz de kadın arkadaşların arasında dururken bir baktık, Çiyager yoldaş yanımızda bitiverdi. Aslında ne zaman gelir diye de bekliyorduk. ‘Bu güzel günde sizin yanınızda olmak istiyorum’ diyerek yanımıza geldi. Aynı günün sabahında kendi noktamızda da bir moral yaptık. Bizi kamelyaya çağırdı. Kamelyaya girer girmez diğer erkek arkadaşlarla ‘geliyor, tanrıçalar geliyor’ sloganları atıyorlardı. Bize böyle küçük bir sürpriz yapmıştı Çiyager arkadaş. Aslında kadınlarla yoldaşlığı özgürlüğe olan inancıyla bağlantılıydı. Kadınla yaşamayı fedailik hakikatinin bir özü olarak ele alıyordu. ‘Ancak bu şekilde kadınla ortak bir eş yaşam yakalanabilir’ deyip kendini o temelde oluşturmaya çalışıyordu. Aynı zamanda Çiyager yoldaşın ilişkilerinde cinsiyet farkı yoktu.’’

‘YOLDAŞLIĞIN ZAYIFLADIĞI BİR ORTAMDA YAŞAYAMAZDI’

Uzun yıllar birlikte kalarak Çiyager Hêvî ile çalışma yürüten bir diğer gerilla Zîlan Adar, “Çiyager, müthiş canlı ve akışkandı. Yerinde hiç duramazdı. İnsanlarla sürekli bir düşünce alışverişi içinde olurdu, çok toplumsaldı. Yoldaşlık ilişkilerini bir bütün olarak ele alıyordu. Yoldaşlığın zayıfladığı bir ortamda yaşayamazdı. Kendisi de yoldaşlık ilişkilerinin gerekliliklerini kendinde oluşturmayı esas alırdı. Yani onunla çalışmak, yaşamak, yoldaş olmak şarkı tadında bir şeydi. Aslında Çiyager yoldaş, şahadetinden önce yaşamıyla gönüllere taht kurmuş bir yoldaştı. Onun yokluğu, ortamda hemen fark edilirdi. Yaşamdaki duruşuyla, karakteriyle belirleyiciliğini ortaya koymuştu” ifadelerini kullandı.

‘ÇİYAGER, ÖNDER APO’NUN ELEŞTİRİLERİNE ÖZELEŞTİRİ OLDU’

Çiyager Hêvî’nin; yaşamıyla, duruşuyla, mütevaziyle, savaşıyla muhteşem olduğunu söyleyen Zîlan Adar, “ ‘Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız’ tarzıyla halk devrimini halkla buluşturma inşasının Sur’da temelini atma, başlatma inancıyla beyinlerdeki bütün olmazları yıkarak ‘ne olursa olsun sonu muhteşem olacak’ inancıyla mücadelesini gerçekleştirdi.

Sur mücadelesiyle parti tarihimizde, ilk mermiden sonra, Önder Apo’nun eleştirilerine bir özeleştiri olarak yeni bir savaşın, yeni bir mücadelenin tarihini başlatarak Komutan Egîd arkadaşın ardılı olmayı başardı. Şehir savaşının Egîd’i oldu. Aynı toprakların ve diyarların, büyük Komutan Egîd arkadaşın ardılı olan komutan Çiyager, Batman’ın baş eğmeyen fedai komutan rolünü oynayarak tarihe muhteşem zamanların direniş ruhunu yazdırdı. Bütün yaşanmışlığıyla heval Çiyager, Kürt halkı açısından, Kürt hareketi açısından yeni başlangıçlar yarattı. Tarihten günümüze kadar gelen köle Kürt yerine direnişçi Kürt kadınının, erkeğinin umutlarını bir kez daha amaca bağladı. Yaşamıyla, duruşuyla, mütevazılığıyla, savaşıyla muhteşem bir arkadaştı. Çiyager arkadaşın dediği gibi gerçekten son muhteşem oldu” şeklinde konuştu.

‘KENDİSİNDE ÖZ VE BİÇİM BİRLİĞİNİ YARATMIŞTI’

YPS savaşçısı olan Bager Andok, Hêvî’nin öz ve biçim birliğini kendisinde somutlaştırdığını vurgulayarak, “2011 yılında heval Çiyager’le tanıştım. İlk gördüğüm yoldaştı. Coşkulu ve moralliydi. Fikirlerinden çok etkilendim. Hiç unutmam, katılışımın ikinci günüydü. Bana durumumu sordu, ‘idare eder’ dedim. Sonra kızarak ‘durumun iyi olacak ve daha iyi olmasını sağlayacaksın’ dedi. Daha sonra heval Çiyager’in bu sözünün anlamını öğrendim.”

İnsanın her şeyi en iyi düzeyde yaşaması ve bunun için bir çabası olması gerektiği tezini Hêvî’den aldığı bir başarı iddiası olarak değerlendiren Andok, “Hiçbir zaman moralsiz ve keyifsiz görmedik onu. Öz ve biçimi kendinde somutlaştırıyordu. Fikir, zikir ve eylem birlikteliğini kendisinde bütünleştirmişti. Gözlem ve çözümleme konusunda çok güçlü bir arkadaştı” Hêvî’nin kendisi üzerindeki etkisini dile getirdi.

HALLAC MANSUR YOLUNDA BİR SAVAŞÇI

Hakikat neredeyse Çiyager’in de orada olduğunu belirten Andok, devamla şunları aktardı: “Hiçbir zaman eksiklik kabul etmezdi. Radikaldi. Hakikat neredeyse o da oradaydı. Hep şöyle derdi: ‘İnsan her şeyi tartışabilir ama insan ilkelerini hiçbir zaman tartışma konusu yapmamalı. Özünüzü hiçbir zaman tartışma konusu yapmayın. Her şeye dokunabilirsiniz ama özlerinize dokunmayacaksınız ve dokunulmasına izin vermeyeceksiniz.’

Özde radikal olacaksınız. Çünkü insanı yaşatan, insanı insan yapan kendi özüdür. Yaşam gerçekten bir anlama kavuşacaksa, en özgür temelde yaşayacaksak bunu özden taviz vererek yaşamayız. Gerçeklerin, hakikatlerin her zaman savunucusu olacaksınız.”

Çiyager’in Hallacı Mansur’dan çok örnek verdiğini aktaran Andok, “Hallacı Mansur gibi olacaksınız. Derisi bile yüzüldüğünde kendi hakikatinin peşini bırakmadı. Son sözleri; ‘En-el Hak yani hakikat benim’ oldu. ‘Hakikatin peşini bırakmayın. Gerçeklerden hiçbir zaman taviz vermeyin. Her şey hakikatte gizlidir. Amaç olarak gördüğümüz her şey hakikatin içinde gizlidir’ bunları söylüyordu. Heval Çiyager hakikatin savunucusu, savaşçısıydı. Bu temelde mücadele ediyordu” dedi.

‘YENİÇAĞIN EGÎD’İ OLDU ÇİYAGER ARKADAŞ’

Direnişçi Hêvî ile birlikte Farqîn direnişinde yer alan bir diğer YPS savaşçısı Ferman Amed, Hêvî’nin direniş neredeyse orada olma istemine vurgu yaparak, Sur’daki direnişin yoldaşları üzerinde nasıl bir etki yarattığını şu sözlerle ifade etti: “Sur direnişinde yer almak için gittiğinde bütün arkadaşlar rahattı. ‘Çiyager Sur’da ise tamamdır’ diyorlardı. Hem arkadaşların hem de halkın Çiyager’e sonsuz bir güveni vardı. Sur’da bir efsane yazıldı. Sur’un efsane olmasını sağladı Çiyager yoldaş. Heval Çiyager Sur direnişi devam ederken cihazla bizimle konuştuğunda sesi o kadar heyecanlı geliyordu ki, kesinlikle kanatlarımız olsaydı Sur’a konarak direnişe katılırdık. Heval Çiyager cihazda konuştuğunda sur direnişinin devam edeceğini ve düşmeyeceğini biliyorduk. Anılarına sahip çıkacağız, davasının takipçisi olacağız.”

YPS-YPS JIN Koordinasyonu Özyönetim Direnişleri sürecinde 105 gün boyunca Sur’da işgalci TC devletine karşı savaşan Sur’un ölümsüz komutanı Şehit Çiyager Hêvî’yi andı.

“Önderliğin özgürlüğü için Amed’e gideceğim”

“1982 yılında Batman’da doğan Şehit Çiyager Hêvî, aktif katıldığı gençlik çalışmaları ardından 2004 yılında gerilla saflarında yerini aldı. Şehit Çiyager’in Bakur Kürdistan’da savaşma önerisi 2011 yılında Amed için uygun görüldü. Bir yolcu olarak kamera karşısına geçtiğinde “Fiziksel olarak da Önderliğin özgürlüğünü gerçekleştirmek istiyoruz. Buna olan inancım sonsuz. Amed’e de bu inanç ve mücadele ruhu ile gidiyorum. Önderliğin özgürlüğü için Amed’e gideceğim, buna göre bir katılımım olacak. Bir diğeri de şehit arkadaşlara olan bağlılığımdır. En büyük çabam şehit arkadaşlara layık olmak olacaktır. Şu ana kadar uğruna savaştıkları her şeyi getirdikleri bu noktadan devamını getirmek ve onların ardılı olmaktır. Gittiğimiz alanlarda da bunun gerekliliklerini yerine getireceğiz. Bu iddiayla Amed’e gidiyorum.” diye konuşmuştu.

Devrimci Halk Savaşın’da öncülük yoğunlaşması

Amed’de yazdığı raporlarında da “Kendimi tamamen adayan bir katılımla devrimci halk savaşının zihniyetiyle sürece yaklaşacağımı vurguluyorum. Bir yönüyle fedailik en zor süreçlerde en güçlü çıkışı yapabilmektir. Süreç karşısında kendi gücümü açığa çıkarmak isterim. Bu yönüyle geçmişimde açığa çıkarmam gereken gücü çıkaramayışımın yani kendi sorumluluğumu yerine getirmeyişimin ve Önderliğe yeterli bir yoldaş olamayışımın özeleştirisini pratikte vermek istiyorum. Bunu da kendimde barındırdığım tüm ‘ben’leri bir kenara atıp tamamen hedefime kilitlenerek, her türlü göreve içten hazır olabileceğimi belirtiyorum.” diyerek Devrimci Halk Savaşında öncülük yoğunlaşmalarını ortaya koymuştu.

Gün varlığını koruma ve özgürlüğünü kazanma amacıyla şehirlerde Devrimci Halk Savaşı temelinde sürecin ilk adımlarını atmaya geldiğinde; tereddütsüz ve büyük bir coşkuyla yola koyuldu. Şehit Çiyager ve bir grup yoldaşı sivil savunma güçlerine özyönetim direnişlerine öncülük etmek, halkı savunmak üzere dağlardan şehir merkezlerine indiler.

NATO’nun ikinci büyük ordusuna karşı meydan okudular

Amed’in Sur ilçesinde 2015 yılının son aylarında başlayıp 2016 yılı Mart ayına kadar bu direniş sürdü. Bu direnişin 105 günü kıran kırana geçti. NATO’nun ikinci büyük ordusuna karşı özsavunmada aktif yer alan yiğit Kürt gençleriyle birlikte meydan okudular. Karşılarında uçakları, tankı, topu, askerleri, korucularıyla tüm devlet imkanlarını şehir merkezinde de faşistçe kullanan işgalci sömürgeci Türk devlet güçleri vardı. Özyönetim direnişçilerinin ise; ellerinde ferdi silahları ve kocaman yürekleriyle, Şehit Çiyager gibi bir komutanları vardı. Bu ağır sorumluluğun hakkını vermek için her an ‘daha iyi nasıl olabilir’in arayışı ve çabası içinde oldu.

Katılımıyla, duyarlılıklarıyla, moraliyle, başarıya kilitlenmesiyle sözlerinin ve iddialarının pratikçisi oldu Şehit Çiyager. Hem silahlanmış Kürt gençleri hem de Sur halkı; fedai militanlığına, halk kahramanlığına tanıklık ettiler. Yaşamını özgürlük yoluna adayanların nasıl bir savaşçı kişiliğe, yaşamsal öncülüğe sahip olduğuna tanıklık ettiler. Ve tarih 21 yy.’da “muhteşem son”a inanarak savaşanların erdemini, güzelliğini, onurlu duruşunu bir kez daha yazdı. İşgalciliğe, sömürgeciliğe, faşizme karşı Çiyager öfkesiyle kuşanmanın, Çiyager gibi vurmanın nasıl büyük bir irade açığa çıkardığını yazdı.

Şehit Çiyager’in militanlık, yoldaşlık ve komutanlık duruşunun takipçisi, devamcısı olmayı bir onur, iddialarını ve hayallerini zafere taşımayı da bir görev olarak görüyoruz.

12 Mart 2016’da şehit olan Şehit Çiyager ve tüm Sur özyönetim direniş şehitleri şahsında diğer alanlardaki özyönetim şehitlerimizi de saygı sevgi ve minnettarlıkla anıyor, özgürlük mücadelemizi büyütme ve zafere taşıma sözümüzü yineliyoruz.”

Fermandar Çiyager bize intikam ve zaferi miras bıraktı

Buradasın işte mücadelede, beyinlerde, yüreklerde….

Duymak isterseniz annelerin, genç kızların öyküsü, avuçlarından büyük taşlarla barikat kurup, boylarından büyük düşmanlara karşı barikatlar kurup savaşlara giren çocukların, 1’e 5000, 1’e 10 000 savaşan yine de esir alınabilecek tek bir hücresini bile düşmanına bırakmamayı, bir ahlak benimseyen savaşçıların öyküleri, size hep aynı doğruyu söyleyecektir: Bu ülke de korku öldü… Onunla beraber ölüm de… Şehit Armanç Kerboran Bu ülke de korku öldü… Onunla beraber ölüm de… Şehit Armanç Kerboran

Yaşamak ciddi bir iştir. Hele ki onurlu bir yaşam yaşamak istiyorsa insan. Geçmişten bu güne bu onurlu yaşamın savunucuları damgalarını tarihe vurmuştur. İsimleri dilden dile dolaşmış, yaşamları destanlara, romanlara konu olmuştur. Belki çok yaşamamışlardır ama yaşamları kitaplarca yazılacak biçimde olmuştur. Ve eğer onurlu bir isim bırakılacaksa bu dünyaya bunun için çok yaşamaya gerek olmadığını bizlere göstermişlerdir. Bu insanlar deyim yerinde ise yaşamın her anına bir değer, anlam vererek yaşamanın hakkını vermişlerdir.

İşte bu gün şehadetinin 4 yıllında olduğumuz Fermandar Çiyager Hevî tam da bu belirtiğimiz yaşamanın hakkını verenlerden. Evet o Fermandar’dı. Soluksuz Sur direnişinin ilk gününden son gününe kadar bütün kahraman direnişçilere öncülük edip moral veren bunun karşısında işgalci düşmana vurduğu darbelerle Fermandarlığın ne olduğunu tüm dünyaya gösterdi. O bir yıldırım gibi direniş kenti Amed’in dağlarından bu günün Kela Dimdimesi -Sur’a -düştü. Komutan Egîd’in 15 Ağustos sıcağında Eruh’ta düşmanın beynine sıktığı kurşunu o Amed’in ortasında düşmana sıkar. İlk Üniversite okumak için geldiği Amed’de aradan 13 yıl sonra bu sefer Özgürlük savaşçısı olarak geri döner. Kızılca bir savaşın yaşandığı Sur’a geldiğinde intikam ateşini yüreklerinde ve beyinlerinde yaşatan 60 genç savaşçıyı görür. Ve biz kazanacağız der. Bu 60 yürekli kahraman genç ile beraber sömürgeci binlerce düşmanı tarumar eder. Onu henüz 2 yaşındayken toprağından koparıp Adana’ya göç ettiren düşmanı iyi tanır. Fermandar Çiyager yüzyılların intikamını adeta gözlerinde saklar. O deniz mavisi gözleri düşmanın kabusu, halkının umut ışığı olur.

Onunla Sur direnişinde yer alan arkadaşları ondan şöyle bahseder: Çiyager yoldaş arkadaşlığı ile de öncülüğü ile de bir örnekti. Öngörülüydü ve her ihtimale karşı düşündüğü bir taktik ve tarz vardı. Her zaman gençlerin etrafında bir nöbetçi gibi duran, savaşarak moral veren bir yapıya sahipti. Kendisi de savaşın en fazla kızıştığı mevzilerde her zaman olurdu. Örneğin yoğun saldırı altında kalan yerlerde arkadaşları geri çeker daha sonra bir iki arkadaşı alarak, gidip orayı tekrar özgürleştirir ve kontrolümüzdeki alanı daha da genişleten bir savaş taktiği yürütürdü. Heval Çiyager’in olduğu mevzi ve cephelerde düşman bir adım ilerleyemez, aksine geri cephelere kaçardı. Tek bir ev kalana kadar direneceğiz” diyordu. Heval Çiyager “Bize geri çekilmek yoktur” diyordu. Tek bir ev kalana kadar direneceğiz” diyordu ve gerçekten de öyle oldu.

İşte tarihe böyle isim bıraktı Fermandar Çiyager. Sur’da tek bir ev kalana kadar direndi. O adını tarihe altın harflerle yazdırdı. 12 Mart günü Amed’in kutsal toprağına düştüğünde gerisinde yürekleri özgürlük ateşi ile çırpınan binlerce Kürt gencine bir miras bıraktı; İntikam ve zaferi….

Bütün Özyönetim direniş şehitlerinin anısına.

Close