Genel

Kapitalizm Kültür Karşıtlığıdır

Özgür Roni

Toplumsallaşma ile kültürleşme olmazsa olmaz biçimde birbirine bağlıdır. Biri olmadan diğerinin varlığından söz edilemez. Toplumsallıktan kopuk, toplumsallığa karşıt bir kültürden, kültürleşmeden söz edilemez. İnsan toplumunun tarih boyunca oluşturduğu yapısallıklar ve anlamlılıklar bütünü olarak tanımlanan kültür, aynı zamanda toplum, toplumsallık tanımıyla da eşanlamlıdır. Toplum, bireylerin rastgele bir araya gelişleriyle oluşan matematiksel bir toplam ya da yığın; toplumsallaşma da bir yığınlaşma değildir. Bir anavatan üzerinde yaşanan ortak tarihi süreç içinde oluşan ve kültürel birlikte ifadesini bulan ruhsal şekillenme (ortak sevinç ve üzüntüleri) birliği, yani benzer zihinsel formasyonları olan insan kümeleri toplum olarak anlamlandırılmaktadır. Yani toplum ve kültür ortak bir mekân ve zamanın ürünüdür.
Kültürü toplumların varlık koşulu olarak değerlendirirsek -ki öyledir-, kendisi olmanın, bu anlamda toplumsal varlık olmanın yolu kendine özgü bir kişilik ve kimlik yaratmaktan, yani kendi kültürleşmesini sağlamaktan geçmektedir.Kapitalizm ise hegemonik iktidar sistemini korumak ve yaygınlaştırabilmek için toplumu atomlarına kadar parçalamak, dağıtmak zorundadır. Başka türlü hegemonik egemenliğini sürdürmesi mümkün değildir. Toplumu parçalamak, dağıtmak için her yol ve yöntemi geliştiren kapitalist modernite, tam bir toplum karşıtlığıdır. Temel mayası olan ahlaki ve politik dokusu yok edilmeden hiçbir toplum uzun süre egemenlik altında tutulamaz. Kapitalizm ise tüm toplumsal yaşamın her anı ve alanını işgal ettiği hukukuyla ahlaki dokusunu, özyönetim hak ve mekanizmalarını gasp ederek politik dokusunu, maddi ve manevi üretimden kopararak toplumun ekonomik dokusunu yok etmeye çalışır. Dolayısıyla tam bir toplum karşıtlığı sistemi, toplumkırım sistemidir. Kapitalizm Bu işlevlerini yerine getirebilmek için toplumun sırtına yüklediği bir kambur olarak orta sınıfı, sivil ve askeri bürokrasisi, mahkemeleri, cezaevleri, okulları, üniversiteleri, özel savaş merkezleri ve ideolojik hegemonya aracı medyası ve popüler kültür endüstrisiyle topluma karşı tam bir savaş mekanizması olarak örgütlenmiştir. Bu sistemin koçbaşı ulus devletin “modern Leviathan” olarak adlandırılması da bu niteliklerinden ötürüdür. Kapitalizmin toplum karşıtlığı, esas olarak ulus devlet ve endüstriyalizmle birlikte kültür karşıtlığı biçiminde somutlaşmaktadır. Kapitalist özel savaş merkezleri kapitalizmin toplum ve kültür karşıtlığını gizleyebilmek için “kapitalist toplum, kapitalist kültür” kavramlarını bilerek ve isteyerek kullanmaktadırlar. Bu tam bir çarpıtmadır. Kapitalizm toplum değil toplum karşıtlığı olduğu oranda kültür değil kültür karşıtlığıdır da. Sınıflı, Devletli uygarlığın doğuşundan günümüze kadar toplum ile egemenler arasında ideolojik, politik ve kültürel mücadele kesintisiz bir biçimde süregelmiştir. Bu mücadelenin toplumsal kültür aleyhine en çok derinleştiği süreç kapitalist modernite sürecidir. Kapitalist modernitenin büyümesi, derinleşmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte sermaye ve iktidar tekelleri çeşitli araç ve biçimlerde kültürü de hakimiyetleri altına alarak üretimini, içeriğini, ifade biçimi ve rollerini de değiştirmişlerdir. Kapitalist modernite, toplumun kültürel üretim yeteneği ve yöntemlerini gasp ederek yerine merkezi, tekelleşmiş ve endüstrileştirilmiş üretim yöntemlerini geçirmiş; içeriğine bireycilik, bencillik, tüketicilik, belleksizlik, hazcılık ve eğlence ile zaman öldürmeyi yedirerek kendisini hâkim kılmıştır. Devasa ölçeklerde gelişen kitle iletişim araçları ve medya da bu kültürün üretildiği ve pazarlandığı temel alan haline getirilmiştir. Başta küresel medya tekelleri olmak üzere kültür endüstrisini oluşturan tekeller ‘halk adına halk için’ kültürün -kültürsüzlüğün- üreticisi haline gelmişlerdir. Toplum ve kültür karşıtı bu yönelimlerin temelinde toplumların, halkların kendi kültürlerini oluşturması ve sürdürmesi yeteneği, hak ve görevinin gasp edilmesi vardır. Beğeni ve tercihleri, kabul ve ret, güzel ve çirkin, iyi ve kötü ölçülerini üretme olanakları toplumların elinden alınmaktadır. Bunun yerini önce ulusdevletler, sonra uluslararası ve giderek uluslar üstü tekellerin geliştirdikleri ölçüler almaktadır. Beğeniler ve tercihler bunların biçimlendirdiği kültüre ve onun ürünlerine odaklandırılmaktadır. Toplumlar artık kültür üreten konumundan çıkarılmakta, kültür satın alan ve tüketen bir konuma itilmektedir. Satın alınan “kültür” ise, kültür endüstrisi tarafından sistemin mantığına ve çıkarına göre tasarlanarak üretilen; yani, sistemin her gün, her saat kendisini yeniden ürettiği kültür -siz bunu kültürsüzlük olarak okuyun- olmaktadır.

Related Articles

Close