HABER MERKEZİ- Senar Viyan’ın Kaleminden: 15 şubat Kara Gününe Doğru Cevap Olabilmek
“Uluslararası 9 Ekim komplosu, tam da komplocu güçlerin emellerine uygun olarak 15 Şubat 1999 günü Réber Apo’nun İmralı işkence ve tecrit sistemine alınmasıyla farklı bir boyut kazanmıştı. Komplo, uluslararası güçler tarafından çok kapsamlı ve derinlikli planlanmıştı. Lozan inkar ve imha siyaseti yüzüncü yılını doldurmadan Kürt soykırımı tamamlanacak, Kürtlük diye bir şey kalmayacaktı. Dolayısıyla kendi küllerinden kendisini üreten Kürt dirilişi de dünya insanlığın umut kaynağı olmayacaktı. Komplonun böylesine tarihi stratejik amaçları vardı.
Çünkü uluslararası kapitalist modernite güçleri “emperyalizmin mezar kazıcıları” olarak bilinen yüz elli yıllık reel sosyalizmi çözerek kendilerine katmayı başarmışlardı. Ancak “sosyalizmden kuşku duymak insanın sosyal varlığından kuşku duymaktır” diyen Réber Apo’da anlamlaşmaya başlayan sosyalizm ütopyasının kökleşmesini ve yer yüzüne serpilerek yeniden yeşermesini engellemek için uluslararası kapitalist modernite güçleri komployla geleceklerini kurtarmayı amaçlamışlardı. 9 Ekim uluslararası komplosunun böyle bir tarihi amacı vardı. Yani hem Kürt varlığına son verilecek hem de reel sosyalizm pratiğinin dersleriyle kendisini yeniden inşa edecek olan Réber Apo’nun yolu kesilecekti. Bunun için fiziki imhadan topyekun katliam uygulamalarına kadar her yol mubah sayılacaktı.
Yunanistan, Rusya, İtalya ve Hollanda maceraları tam da böylesine keskin bir imha karakteriyle örülmüş bir komplo gerçekliğiydi. Réber Apo’nun büyük sağduyusu ve tarihsel hisleriyle uluslararası güçlere bu fırsatı vermeyince Kenya operasyonu devreye koyulmuş oldu. Kenya operasyonuyla uluslararası komplo bu anlamda makas değiştiriyordu. Réber Apo Kenya’da teslim alınacak ve Türkiye’de göstermelik bir mahkeme şovuyla İdam edilecekti. Tüm gösteriler, tarihe iz düşecek verilerin hepsi böyle söylüyordu. Türkiye’nin tek başına Réber Apo’yu ülkesine getirecek gücü ve tecrübesi yoktu. Nitekim bu asıl hakikati o dönemin Başbakanı Ecevit; “Apo’yu bize niye teslim ettiler anlayamadık” diye dile getiriyordu. Onlara sadece işin bürokratik yanını göstermek ve ardından basit bir gardiyanlık yaptırmak kalıyordu.
Nitekim Réber Apo bu gerçeği kendisi şöyle dile getiriyordu; “Beni İmralı Cezaevine buyur eden yetmiş yaşındaki Avrupa Konseyi temsilcisi hanımcığın arkasındaki büyücü sistemi”dir diyordu. Ve ardından, “Komplo süreci baştan sona kadar İsrail-ABD-AB ve çözülmüş bir Sovyet Rusya tarafından yaratılmıştır. Suriye, Yunanistan ve Türkiye Hükümetlerinin komplodaki rolü ise, ikinci el bürokratik hizmetlerden öteye gidemez.” diye tamamlıyordu.
Kapitalist modernite güç odakları tamamen böyle kirli bir sonuca kilitlenmiş durumdaydılar. Türk ve Kürt halkını birbirine kırdırıp, halkların birkaç yüz yıllarını daha ellerinden almayı amaçlıyorlardı. Bunun böyle bir sonuca doğru gittiğini daha baştan fark eden Réber Apo, üstün tarihsel birikim ve tecrübeleriyle sürece müdahale etmeyi, komployu çözümleyerek boşa çıkarmayı başarmıştır.
Réber Apo gerçekliği, parti tarihimiz iyi incelenip bilince çıkarılırsa tam da böyle bir Önderlik gerçeği olduğu da anlaşılacaktır. Zira Réber Apo, Kürtlüğün baş aşağı gittiği, herkesin kendi Kürtlüğünden adeta kaçarak uzaklaştığı bir zamanda “Kürdistan vardır” “ve Kürdistan sömürgedir” diyebilmiştir. Diyebilmiştir diyoruz. Çünkü bu dönem, Lozan’da Kürtlüğün imhasına ve inkarına karar verildikten sonra Osmanlının yıkıntıları üzerinden kendisini var etmeye çalışan sömürgeci faşist Türk devleti Kürdistan’ı “Şark ıslahat” planıyla baştan başa uyguladığı soykırımla yeniden işgale başlamış, Kürtlük adına başlayan bütün isyanları kanlı bir biçimde bastırmış, Ağrı Dağı’na “Hayali Kürdistan burada mevtundur” diye bir mezar taşı yapmış ve ardından geliştirdiği asimilasyon politikalarıyla kendisini güvende saydığı bir dönemdir de.
Réber Apo, uluslararası komployu çözümleyerek ürettiği demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmayla tarihe “üçüncü doğumum” diye çıkış yapmıştır. “Sosyalizmden kuşku duymak insanın sosyal varlığından kuşku duymaktır” diyen Réber Apo’nun bu tarihsel çıkışı elbette komplocu güçler için sonun da başlangıcı olmuştur. Réber Apo’nun “üçüncü doğumum” dediği demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma tarihte hiçbir ideolojik hareketin, felsefi akımın veya dinin yayılmadığı hızda tüm dünyada çok hızlı bir biçimde yayılmaya başlamıştır. İnsanlık tarihinde bu kadar hızlı yayılan bir teorik, felsefi ve ideolojik hareket yoktur.
Réber Apo, daha Ortadoğu’da olduğu zamanlarda zaman zaman ulusal devletler kendi Ortadoğu politikalarını biçimleyebilmek için “gazeteci” kimliğinde kendi ajanlarını Önderlik sahasına gönderip, Réber Apo’nun görüş ve düşüncelerini almaya çalıştıkları bir dönemde Alman “gazeteci” bir kadın Önderlikle birkaç günlük röportajlar yaptıktan sonra yürüttüğü çalışmayı kendi adına kitaplaştırmak istediğinde Réber Apo’ya; “Bu kitabın adını nasıl koyalım? İşçi Partisi mi, Sosyalist bir parti mi?” diye sorar. Réber Apo, “ben de bilmiyorum. Ben günde on defa yıkıyorum, bir defa yapıyorum” diye cevaplar ve bu cevap üzerine “gazeteci”; “Apo, ele avuca sığmayan doktriner bir kişiliktir” tanımlamasını yapar. Uluslararası komplo güçlerinin temel korkusu da Réber Apo’nun bu özelliğidir.
Onun için uluslararası komplo güçleri, komployla Kürt soykırımını tamamlayamadıkları için İmralı’da en kirli bir yöntem olan “çürütme” politikasını devreye koymuşlardır. Dolayısıyla uluslararası komplo güçleri sömürgeci faşist Türk rejimi eliyle İmralı tecrit ve işkence sistemini yönetmektedirler. Bu anlamda İmralı’da normal bir tutsaklık veya esaret koşulları yoktur. İmralı’da tarihte eşi benzeri olmayan tam tamına 25 yıllık bir direniş yaşanmaktadır. Nitekim Réber Apo bu direnişin sonuçlarını, “İmralı da ölüm olmaz, öldürme olur” diye tanımlayarak direnişin nirengi hattını da belirlemiş oldu.
Dolayısıyla biz gençlik hareketine de bu görkemli direnişin temel güç kaynaklarını, Önderliğimizde açığa çıkan bu büyük direnişi doğru anlamak ve kendimizi bu direnişin moral ve coşkusuyla donatarak halkımızın özgürlük taleplerine daha güçlü cevap olabiliriz.
Beş aylık (9 Ekim’den 15 Şubat’a kadar) yoğunlaştırılmış bir imha konseptinden yirmi beş yıllık direniş mevziine ulaşmak elbette kolay olmasa gerek. Onun için bu büyük tarihsel başarıyı doğru anlayıp, doğru bilince çıkarmamız gerekmektedir. Bunu başardığımız oranda fedaileşmiş gençliğimize de doğru anlam kazandırabiliriz. Bunun için Réber Apo’nun güç kaynağı nedir sorusuna doğru cevap oluşturmak gerekiyor. Kimsenin bilmediği bir hakikat bile değil. Réber Apo, mücadele tarihimizin bütün kritik eşiklerini tarih bilinciyle aşmış durumdadır. Son “çürütme” politikasına karşı da aynı yanıtla cevap vermiştir. Réber Apo, her zaman “çözülen an değil tarih, çözümlenen birey değil toplumdur” temel ilkesine göre yaşamıştır. Onun için özellikle yüz elli yıllık reel sosyalist tarihi çözümleyerek onun tarih anlayışını, ilkellik ve uygarlık kavrayışını, devlet ve toplum hakikatlerini aşarak demokratik uygarlık gerçeğine ulaşmıştır.
Réber Apo’nun “Demokratik uygarlık” ve devlet dışı kalmış halkların “demokratik konfederalizm” sistemiyle üçüncü doğuş paradigması tüm dünya halklarının, emekçilerinin, kadın ve gençlerinin özgürlük umudu haline gelmiştir. Uluslararası komplo güçlerinin çürütme siyasetine karşı Réber Apo evrenselleşerek cevap olmuştur.
Onun için gençlik hareketi olarak bizim Réber Apo’nun evrenselleşmiş haliyle hızla bütünleşmemiz gerekmektedir. Sadece bütünleşme de değil 9 Ekim komplosu karşısında Réber Apo, dağ ve Avrupa gibi iki seçenekle karşı karşıya gelmiştir. Réber Apo bu durumu “Fakat iki etmeni hesaplamam, bu yolu (Dağ yolu) ikinci plana düşürüyordu. Dağda, ülkede bulunacağım yörenin en ağır şekilde bombalanmasının kaçınılmazlığı, bunun halk ve yoldaşlar üzerinde yaratabileceği tahribatların yanı sıra ilişki darlığı dikkate alındığında, böyle bir durumda sadece askeri yolda yoğunlaşma ve tümüyle askeri yola sapış kaçınılmazdı. Öte yandan gençliğin inanılmaz eğitimsizliği ve kendilerini mutlaka eğitme gereği, beni dağa çıkıştan alıkoyuyordu.” diye özetlemektedir.
“Gençliğin inanılmaz eğitimsizliği” bizi fedaileşmenin de ötesinde bir vefa borcuyla karşı karşıya getiriyor. Dolayısıyla Kürdistan gençliği olarak böyle ağır bir borç yüküyle yaşayamayız. Bunun bize yüklediği görev ve sorumluluklarımızı hiç ertelemeden yerine getirmemiz gerekmektedir. Önderliğimize elbette sorgulanmayacak, kuşku duyulmayacak kadar bağlıyız. Onun için her yer de ve her zaman “GENÇLİK APONUN FEDAİSİSDİR” diyoruz. Bizi bu ruhla yaratan Réber Apo’yla da gurur duyuyoruz. Tarihimiz, öncüllerimiz bunun ispatıdır.
Réber Apo’nun “gençliğin inanılmaz eğitimsizliği” dediği yeri de doğru görüp, doğru anlayarak tarihimizin her anını eğitimli kılarak Réber Apo’nun fiziki özgürlüğünü ve Kürt sorunun çözümünü hedefleyen uluslararası kampanyaya da doğru öncülük yapabilir, 9 Ekim komplosunu önceden görerek harekete geçen Halit Oral yoldaş başta olmak üzere tüm “Güneşimizi Karartamazsınız” şehitlerine de layık olabiliriz.”