GenelŞehit Anıları

Bu ayılar teknikten de anlıyor

Şehit Rüstem Cephesi… 2008

Nesrin Farqin’in yazdığı ‘Şiverê’ kitabındaki gerilla anılarından bir bölüm…

“Şehit Rüstem Cephesi Çele sınır hattında bir bölgenin adıydı. Burada Xeregol, Karker ve Mahırmırzo adında üç stratejik tepe vardı. Bize çok yakın olan Topa taburu ve Maruka tepesi denilen düşman kışlaları vardı. İnsansız hava araçları gece gündüz arama ve keşif yapıyordu. Yerdeki en küçük canlıyı bile görseler obüslerle, havan toplarıyla vuruyorlar, yetişemeseler de F-16 uçaklarıyla saldırıyorlardı.

Oradaki arkadaşlar “Özellikle son operasyondan sonra her arkadaş buraya gelmek istiyor.” diyordu.

Tabur üç bölüm halinde mevzi aldı. Güvenlik görevlerinin yanı sıra pratik işler de gerçekleştiriliyordu. Arkadaşlar savunma amaçlı her üç tepede ve kenarlarında mevziler, kanallar, tüneller ve mağaralar inşa ediliyor, her gün yer değiştiriliyordu. Kuyular uzakta olduğu için suyu sırtlarından taşıyarak getiriyorlardı. Yiyecek de yer altı depolarından günlük olarak temin ediliyordu ve bunun için görevli arkadaşlar dışarı çıkıyordu.

Ayılar genellikle depoları açıp onlara zarar verirdi. O gece Şevin, Gernas ve Cesur bir kayanın altında, ateşin etrafında oturup ayılarla olan anılarını anlatıyorlardı. Anılar birbiri ardına sıralandı:

– Bu ayılar teknikten de anlıyor. Bir defasında bir arkadaş depoya mayınla tuzak kurup onu uzaktan takip ediyor. Ayı geldiğinde bir asker gibi dikkatli iki patisini de tuzaklı mayının altına sokup bir kenara koymuş. Daha sonra depoyu kazar, un torbasını bulup çıkarır ve götürür.

– Ayılar bazen mühimmat depomuzu açıyordu. Bir gün yine mühimmat deposuna girip tüm mermileri ve silahları birbirinden ayırıp, sistematik bir şekilde düzenleyip gitmiş.

– Bir süre önce, bir grup arkadaşın eyleme gittiği bir gecede, bir ayı arkadaşları takip etmiş ve arkadaşlarla birlikte sessizce yürümüş. Yürüyüş sırasında her sayı sorulduğunda son arkadaş kendisinden sonra bir saymış ve numarasını iki olarak vermiş. Eylem başarılı geçtikten sonra arkadaşlar bir araya geldiğinde sayının bir eksik olduğunu görmüşler. Tam kim eksik diye sorarlarken, ayı çıkagelmiş, BKC silahını arkadaşlarının arasına bırakmış ve kaçmış. Yani eylemde ayı da düşmanın üzerinden silah kaldırmış.

– Bir defasında bir arkadaş, dikenli bir ağaca sıkışan ayının yavrusunu kurtardığı için, ertesi gün ayı bir bal kovanı getirip arkadaşların kampına koyup kaçmış.
….

Her anıdan sonra başka bir arkadaş başladı ve hikayeler uzadıkça uzadı. Tabi anlatılan anılar arasında yaşanan şiddetli ayı saldırıları da vardı.

Bu hikayeler anlatılırken Cesur Arkadaş yiyecek stoklamaya gitti. Cesûr yoldaş yolda gülüyordu ve şöyle diyordu:

“Şimdi gidiyorum ama ayı gelirse silahımı atıp öyle bir kaçacağım ki ayaklarım tavanıma çarpacak.”

Herkes onun sözlerine güldü.

Bu bölgede çok sayıda ayı vardı ve her yerde arkadaşlarıyla karşısına çıkıyorlardı.

Mahırmırzo tepesinde yaşanan ayı meselesi yeni bir olay olarak arkadaşların gündemindeki yerini koruyordu. Cesur’un gittikten sonra Gernas, Mahirmirzo olayını şöyle anlattı:

“Üç gün önce Devrim arkadaş Dengtav hevale gece nöbetini devredip uyumaya gitmiş. Dengtav arkadaş nöbet tutarken birini ayakta nöbet tutarken görmüş ve ‘Devrim heval artık gidebilirsin, ben buradayım’ diye seslenmiş. Ama kimseden cevap yok. Bir anda ayı arkasını döner ve üzerine böğürürr. Dengtav arkadaş, tabana kuvvet deyip mangaya kaçıyor.

Her bombalandıklarında ölümle şaka yapan bu arkadaşlar gerçekten ayılardan mı korkuyorlardı, yoksa sadece gülmek için bu kadar hikaye mi sıralıyorlardı? Bilinmez ama o gece yeterince güldüler. Sonuçta buradaki arkadaşlar en zor zamanlarda bile gülecek, güldürecek bir şeyler bulmuşlardı. Tüm zorluklara rağmen gülüşlerinden vazgeçmiyorlardı. Kahkaha hayatın neşesi haline geliyor ve akıyordu.

Hiçbir şekilde eksikliği kabul etmeyen eşsiz bir sevgi vardı. Yodaşını düzeltilmek için de en ağır eleştiriler yapıldı.
Anlayış ve yaklaşımın ne olması gerektiği, hareket ve davranışın ne olması gerektiği, düşünce ve duyguların ne olması gerektiği, yoldaşlık ve paylaşımın standartlarının ne olması gerektiği en net şekilde belirlenmişti. İşte bu yüzden kaygısız bir katılım ve paylaşım yaşandı. Bu sistemde kendini yaşamla bütünleştiren kişi sonsuz bir enerjiye dönüşüyor ve çevresi de onunla birlikte akıyordu. Bu kadar arkadaşı bir araya getiren neydi? Bu heyecanın kaynağı neredeydi?

Hayat hiç bitmeyen bir arayış mıydı?
Zaman sınırsız bir sorgulamayla akıp gidiyor…”

Çeviri: Sara Ruken

Related Articles

Close