GenelŞehit

Önderliğe, Yoldaşlığa Bağlılığın Emsali: Kurtay Faraşin Yoldaş

Rubar Roj

Şehitlerin yaşamlarını ve kişiliklerini yazarak verebilmek güçtür. Çünkü onları anlatırken, onların yaşam ve kişiliklerini vermeye çalışırken onların olumlu özelliklerini, devrimdeki rollerini eksiksiz yazamama ve kişiliklerini tam ifade edememe duygusuna yol açar. Ancak onları yaşadıklarıyla, kişilik özellikleriyle tarihe mal etmek ve direnişlerinin sonsuza dek yaşamsallaştırılmasını sağlamak şehitlerin yoldaşlarına düşen önemli bir görevdir. Tarihimize mal edilmesi ve bu anlamda yaşamı yazıya dökülerek yaşatılması gereken şehitlerimizden biri de son dediğimiz anda yeni bir başlangıçla bıraktığı mirasıyla Ş. Kurtay’dır.
Ş. Kurtay 2012’nin Temmuz sıcağında Maxmu’rdan gelmişti. Heval Kurtay’da İlk göze çarpan özelliği moral ve çoşkusunu kahveyi gözlerle etrafıyla paylaşmasıydı. O dönem biz kısa süreli bir eğitimdeydik. Yaşamı düzenleme ve pratik işlerle ilgilenmekteydi, yani yaşam rehberimizdi. Evet, askeri yaşam öncümüzdü. Askeri eğitim görûyorduk. O gün ben ve bir kaç arkadaş fırıncıydık. Bir baktık karşıdan dumanlar yükseliyor, arazi alev alev yanıyor. Uzaktan gördüğümüz kadarıyla ortalığı bir telaş ve panik almış, yangın Xantur tepesine doğru yayılıyordu. Heval Kurtay öne atılıyor ve Xantur’u-Haftanin’i yakmadan ateşi söndürüyorlar. Akşam olup geldiklerinde karanlıkla beraber siyah olan yüzleri daha da kararmıştı, sanki boyanmışlardı. Ama Ş. Kurtay önden geliyor, hem gülüyor hem de olayı yaşıyormuşcasına tekrar tekrar anlatıyordu.” Ax Ronahi, sana demedim mi? Otlar kurudur, hedefi nişan al. Halbuki orayı da otlardan temizlemiştik. Ax Ronahi yoldaş!” tekrardan gülmeye başlıyordu.

“Ee, anlatın” dedik, “nasıl başardınız” diye kahkayla sordu Serbest Goyi. Onun kahkahasına karşı Ş. Kurtay da bir kahkahayla anlatmaya başladı. Dedi; “ yoldaşları teker teker uyarıyordum, hedefe nişan alın gez, göz ve arpaçık; nefesinize dikkat edin. İşte otlar kuru Haftanin’i yakmayalım, dikkatli olun diye bir sürü uyarıda bulunuyordum. Ama Ronahi yoldaş koca hedef yerine daha kocaman hedef olan kuru otları nişan alınca velvele başladı. İşte söndürene kadar tırşıkımız çıktı.” diye gülümsüyordu. “Ax Ronahi, yaktın hepimizi, neyse ki Haftanine kadar yayılmadı.“ Yine de morali yerindeydi. Her “ax Ronahi” dediğinde Ronahi heval başını mahcup bir şekilde öne eğiyordu ve diyordu “ne yapabilirim, olan oldu”. Oda kendisini tutamayıp gülmeye başlıyordu.
Yine bir gece vakti balık avına gitmek üzere yola çıktık. H. Kurtay’la birkaç arkadaş pikabın arkasına yerleştik. Xabur’da bol bol balık tuttuk. Yiyebildiğimiz kadar yedik, dönüşte virajlı bir yolda ilerliyorduk. Pikabın kasasına sımsıkı tutnmuştum. Bir an da baş aşağı dengemi kaybettim. O an kısa bir şok geçirdim, ama Ş. Kurtay ve yanımdaki Dara yoldaş beni şalımdan tutup çekerek kurtardılar. “Az kalmıştı pisi pisine gidiyordun” dedi. Bunu biraz da kızarak söylemişti. İlk defa onu öyle görüyordum. Ben de çok korkmuştum, hayatımı kurtaran yoldaşlarım bunu fark etmişler ki, çok fazla üstelemediler. “O anda sana birşey olsaydı kendimi affetmezdim” dedi. Elini omuzuma vurarak “neyse, olur böyle şeyler. Daha dikkatli ol, öyle basit, kolay ölmemelisin. Yapacak çok işimiz var.”
Yine o günlerde düşman Kandil’deki tavuk çiftliğini vurmuş ve binlerce tavuk telef olmuştu. Ş. Kurtayın düşmana olan öfkesnin bir yansıması burada da karşımıza çıkıyordu. “Biz de gidelim düşmanı her yerde vuralım, tavuklarına kadar vuralım, intikam alalım” diyordu. Bir diğer özelliği ise, ihanetçilere karşı müthiş bir öfkesi vardı. Bunu her sohbetinde mutlaka dile getiriyor ve diyordu “örgüt bu hainleri vurmam için beni görevlendirse seve seve yaparım. Hemde öyle yaparım ki hainlik ortadan kalkar.” Ayrıca çok güçlü bir ikna kabiliyeti vardı, propaganda yaptımı kimse yerinde duramazdı. Hainler için söylediklerinden sonra dedik, “hadi gidip hainleri vuralım.”
Kurtay yoldaşın şahadetini duyduğumda inanamıştım, taki adına açılan Ş. Ali Çicek Akademisini gördüm. Devre ismi Ş. Kurtay Faraşin’di. İlk olarak fotoğrafı gözüme takıldı. Durgunlaştım. Haftanin gözlerimn önünden geçti.” Navê te Beritan e” şarkısını söylerken nasıl her seferinde yeni söylüyormuşcasına coşan gözleri, o güzel sarımsı teni gelip aklıma takıldı. Üstelik “ailevi akdeniz anemisi hastalığı” onu bizden kopardı. Ama şu bir gerçek ki, onu tanımayanlar bunun ancak filmlerde olabileceğini düşünürler. Yaşamdaki morali, çoşkusu ile bunun sadece bir tıbbi bir tabir olduğunu gösterdi. Öyle hastalığa göre gerçekleşen biri değildi, hiç bir zaman da olmadı. Hastalık onun kontrollündeydi. Hastalığı milyonda bir de olsa bu onun Amed’in dağlarına gitmesine engel değildi. Yoldaşlığa bağlılığı milyon kat fazlaydı o meretten; Önder’likten dağlardan ve yoldaşlarından güç alıyordu. Bunu paylaşmayı her yerde başarıyordu. Derik’ten İstanbul’a, oradan tüm kürdistan’a, dağlardan ovalara, Maxmur’dan Amed’e ala keska sor’un ZER’iydi.

Kurtay yoldaş, her şahadet gibi kabullenmekte zorlandığım şahadetin benim için ağır oldu. Bizlere bırakmış olduğun mirasına layık olacağımızın, intikamını hem düşmandan hemde hain işbirlikçilerden alacağımızın sözünü huzurunda eğilerek bir kere daha veriyoruz. Bakur Ş. Kurtay Akademisi’nden binlerce yoldaş yönünü dağlara, Kurtayların mekanına verdiler. Yine Maxmur seni unutmadı, adına şarkılar yapıldı ve merkezin ismi de Ş. Kurtay konuldu. Elbette bunlar senin kendi emeğin. Elinle yaptığın bu merkezde alnının teri ile harcını yoğurduğunu kimse unutmuyor. Bizde seni unutmayacağız. Baz Mordem, Özgür Roni, Botan Erdal ve daha nice yoldaşımız; “Genç Başladık Genç Başaracağız” ruhuyla söz sana ,söz size, söz intikamınızı alacağız.
Anılarınız başarı ve yaşam azmimiz olacaktır.

Related Articles

Close