Felsefe ve Sosyoloji
Kemal’e Ermek-5. Bölüm
Devrimci başkasıyla bu değerleri paylaşır, paylaştıkça çoğalır, çoğalarak daha da zenginleşir. Kemal Pir bu yönüyle en zengin devrimcilerin başında geliyordu. O, “Ben günde elli değişik insanla konuşmasam, yüz farklı sima görmesem yaşayamam” derdi. Bunun yanı sıra karşısındakine verirken hissettirmez, alanda minnet ve borçlanmışlık duygusu uyandırmazdı. Bu nedenle herkes Onun yanında kendini özgür ve güçlü hissederdi. Onun bulunduğu yerde hayat en diri özelliğiyle akış halinde olur, canlılık ve akışkanlık yer aldığı ortamın en belirgin özelliği halini alırdı. Kapitalist sistem, görünürde yaşanan müthiş koşuşturma ve hareketliliğin altında, insanı dehşet veren bir atalete mahkûm eder.
Sürüleştirme pratiğine hüküm giymiş insanın hareketiyle hayvan sürüsü ve sürünün her üyesinin hareketliliği arasında tipik bir benzerlik vardır. Üyelerin sürüyle birliği esasta güdüseldir, yani bu birliktelik üyenin bilinçli seçimini yansıtmaz, bu açıdan bilinç açıklığına dayanmaz. Bu tip insan yalnızlığa dayanamaz, ama yalnızlıktan kurtuluşun yolunu özgürleşmekte ve özgürleşerek çoğalmakta bulmaya da yanaşmaz, sürüye ayak uydurmak onun için yalnızlıktan kurtulmanın yegâne tesellisidir. Koşuşturması hep ‘yeşil çayır’ arayışına endekslidir. Dağa bakan öküzün çayır görmesi gibi, tüketmeye kilitlenmiş insan da midesi ve cinselliğinin yönlendirmesiyle eylemde bulunur. Komuta mevkiini tutmuş açlık güdüsü ve cinsel güdü, bu insanı tüketme ve üreme dışında bir şey düşünemez duruma düşürür. Eylemden ve eylemekten anladığı şey bu iki güdünün tatminidir. İlk sınıflı toplumun kölesi bile başlangıçta bu duruştan fersah fersah uzaktadır. Böyle bir köle her şeye rağmen yitik cennetine yeniden kavuşmanın hayaliyle yaşar. Oysa genelleşmiş ve derinleşmiş modern çağın köleliği kendi hayallerinin mezarlığı üzerinde biyolojik bir yaşam sürdürür.
Zırhlı kişiliğiyle dışarıdan her türlü olumlu etkilenmeye kendisini kapatır. Buna karşılık, Kemal Pir tarzı eylemcilik, ölüm kokusunun sindiği kapitalist çağ köleliğinin ataleti ve eylemsizliğinin panzehiridir. Hayatı her hücresiyle duyumsayarak yaşamak, hayata duyulan saygının hakkını bu biçimde ödemek, kapitalist sistemin hayat üzerindeki katliamına karşı mücadele bayrağını yükseltmek ve ölüme karşı hayat cephesinde ölümüne yer almak, Kemal Pir tarzı eylemci hayatı yüceltme biçimidir. “Biz hayatı uğrunda ölünecek kadar severiz.” Kemal Pir’in yaşam felsefesi işte budur. Hayat belki de kendini en soylu biçimde bir devrimcinin onu savunmak için kendi hayatını ortaya koyuşunda doğrular. Başka bir deyişle şahadet, o soylu özgür yaşamın tüm heybetiyle doğrulanmasıdır. Şehit de zaten bu nedenle ölümsüzdür. Önder Öcalan, “Şehitler yaşamın en diri güçleridir” derken kastettiği özünde budur ve bu anlamda PKK Kemal’lerin partisidir. İncil’i okuyanlar bilirler; İsa’nın birçok mucizevî eyleminden bahsedilir.
Temas ettiği kör görmeye, felçli yürümeye başlar. Dokunarak iyileştirmek, izleyicilerinin İsa’ya yakıştırdığı mucizevî bir eylemdir. İsa’ya atfedilen bu eylemleri elbette mecazi anlamları çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Bakarak görüp de seçmesini bilmeyenden daha kötü kör, özgürlüğe yürüyecek ayaklardan yoksun kişiden daha ağır felçli düşünülebilir mi? PKK öncesinde nasır bağlamış yüreğiyle Kürt insanı körden daha kör, sağırdan daha sağır, felçliden daha felçli değil miydi? Kemal Pir ile birlikte yaşama şansını bulmuş bizler, Kemal’in İsa’nın eylemine benzer nice eylemine tanıklık ettik. Bizim saatlerce dil döküp de ikna edemediklerimiz, Onun on dakikalık konuşmasıyla bambaşka bir insana dönüştüler. O beyinler ve yüreklerin fatihiydi. Ancak Onun fethettiği her beyin ve yürek artık eski beyin ve yürek değildi. Kemal Pir’in önünü açtığı değişim ve yenilenme en anlamlı şekliyle beyinler ve yüreklerde vücut buluyordu. Öyle ya, gerçeği değiştirmek isteyen insan öncelikle gören gözü, işiten kulağı, çözümleyen beyni ve hisseden yüreği yakalamak ve yeniden yaratmak zorundadır.
devamı gelecek…