Felsefe ve SosyolojiGenel
Kemal’e Ermek-7.Bölüm

12 Eylül darbesi de tıpkı 9 Ekim komplosu gibi bir uluslararası komploydu; ABD’nin yönlendiriciliği altında tezgâhlanmış, Avrupa’nın onayını almış, İsrail’in desteğini kazanmıştı. Türkiye’deki Bu komplonun hedefi demokratik halk hareketi ile Kürdistan’daki ulusal diriliş mücadelesini tasfiye etmekti. Bu temelde Kürdistan’da sözcüğün gerçek anlamında bir vahşet yaşatıldı. Dışarıda belli ölçüde sonuç alan faşist darbeciler tüm öfkelerini devrimci tutsakların üzerine kusmaya başladılar. Her saniyesi ölüme bedel korkunç bir zulüm ve işkence eşliğinde herkese Türklüğü dayattılar. Başlangıçta Şahin Dönmez’i ve ardından Yıldırım Merkit’i yanlarına çekip, ‘Genç Kemalistler Birliği’ adını verdikleri bir ihanet çetesi oluşturdular. İstisnasız her tutsağı bu çeteye dahil etmek istiyorlardı. Onlara göre ölüm ya da Türklüğe dönüş –ihanet- dışında üçüncü bir yol yoktu. Türkleşmeyen yol olacaktı. Bu vahşet koşullarında Apocu Hareketi savunmak için toplu iğne başı kadar bir fırsatı değerlendirmek hayati öneme sahipti. Kemal, Hayri ve Mazlum gibi Apocu Birliğin en seçkin üyeleri, emir-komuta düzeni içinde işleyen en gerici mahkemelerde bile son derece anlamlı savunmalar yaptılar. Yargılanmak istenirken yargıladılar.
12 Eylülcülerin mahkûm etmek için müthiş çaba harcadıkları PKK Hareketi’nin gerçek kimliğini ve insani özünü tüm dünyaya gösterdiler. Bu ortamda Apocu Hareketin bittiğini iddia eden faşist mahkeme heyetine, Kemal Pir, “Bu hareket bitmez. Abdullah Öcalan tek başına kalsa bile, hareketi yeniden örgütlendirip mücadeleyi başlatır” diyordu. Herkese ‘sen’ diye hitap eden ve ses tonunda aşağılamanın açıkça sezildiği mahkeme başkanı, sıra Kemal Pir’e geldiğinde kendisine ‘siz’ diye hitap etmek zorunda kalıyordu. İşte Kemal Pir, düşmanlarının bile saygısını kazanmış böylesi bir yiğitlik abidesiydi. Apocu Hareketi savunma görevi başarıyla gerçekleştirilmişti, ama savunma farklı biçimlerde devam ediyordu. Çünkü komplo hala yürürlükteydi ve hedefine ulaşacağından emindi. Lanetli tarih tekerrür ettirilmek isteniyordu. Devrimcilerin temel görev buna izin vermemekti.
Başkan APO’nun sözleriyle ifade etmek gerekirse, lanetli tarihi tekerrür ettirmemek için komploya karşı direniş bir onur sorunu olarak ele alınmalıydı. Bundan sonra gelişecek eylem biçiminin ilk işaretini Mazlum Doğan verdi. Mazlum, üç kibrit çöpüyle yaktığı Newroz ateşinin kendi ardılları tarafından daha da gürleştirileceğini biliyordu. Nitekim Dörtler (Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Eşref Anyık ve Necmi Öner) ateşe verdikleri bedenleriyle halaya durarak ışığı çoğalttılar. Alev alev yanan Dörtler, su dökerek kendilerini kurtarmaya çalışanlara, bedenleri birer meşaleye dönüşmesine rağmen, “Ateşi söndürmeyin, ateşi söndürmek ihanettir, ateşi daha da gürleştirin” diye haykırıyorlardı. Ateşin içinden gelen bu emrin anlamı açıktı: Newroz ateşi sönmemeliydi; Mazlum’la çakılan direniş kıvılcımı bozkırı tutuşturmuş bir yangına dönüşmeli ve ihaneti yakıp kül edinceye kadar gürleştirilerek devam ettirilmeliydi. Kemal Pir her iki eylem karşısında biraz eziklik duymuştu. Her defasında “Böyle bir eylemi yapmak bize düşerdi” demişti. Teslimiyet tüm zindan ortamına hâkim kılınmıştı ve ihanete doğru götürülüyordu.
Kemal kendisini de bundan sorumlu tutmuştu. Arkadaşlarına, “Ben yenilmiş bir ordunun komutanıyım. Bu yüzden gelişecek bir eylemde başı çekmek istemiyorum. Ancak bir arkadaşımız eyleme karar verirse, kendisine katılacak ikinci kişi ben olacağım” diyordu. 14 Temmuz günü Hayri Durmuş mahkeme salonunda nedenlerini ortaya koyup ölüm orucu eylemine başladığını ilan ettiğinde, Kemal de eyleme katılacağını belirtmişti. Hayri o gün çocuklar gibi sevinçliydi. “Başardık, başardık; altı kişiyle başardık” diyerek sevincini ortaya koyuyordu. Komplo tutsaklara siyasal ve ulusal kimliklerini inkâr etmeleri karşılığında biyolojik bir yaşam olanağı sunarken, onlar buna ölümde yaşamı yaratma eylemiyle karşılık veriyorlardı. Kendilerine ait bedenleri her gün damla damla eriyip birer kemik yığınına dönüştüğü zaman zafer kendilerinin olacaktı. Fiziksel ve biyolojik ölüme karşı ölümsüzlüğün zaferi buydu. 12 Eylül komplosu bu soylu direnişle bozguna uğratıldı. Türkçe’de kemale ermek diye bir deyim vardır; bu deyim bilgi ve erdem bakımından olgunluk ve yetkinliğe ulaşmak, tekâmül sürecindeki gelişmesiyle giderek mükemmeli yakalamak anlamına gelir. Alevi inancında insan eksik bir tanrı, tanrı ise mükemmel bir insandır. Mükemmele ulaşma çabası, insanın tanrıya yakınlaşma çabasıdır. Kemal Pir kendi adının gerçek adamıydı. O insanı insan yapan erdemlerin özeti, bilgi ile pratik birliğinin devrimci ustasıydı. Mükemmelin arayışı olmadan, aynı anlamda kemale ermenin kesintisiz çabası içine girmeden gerçek Apocu olunamaz; Apocu olmadan PKKlilik yakalanamaz; PKKlileşmeden Önder Öcalan’la yoldaşlık yapılamaz. Apocu Harekete katılmış herkes için şimdi Kemal’e ermenin zamanıdır.
SON.