Felsefe ve SosyolojiGenel
AİLECİLİK İLE MÜCADELE, DÜŞMAN İLE MÜCADELEDİR-2.Bölüm
Canlıların kendi yaşamını sürdürebilmeleri için beslenme, savunma ve üreme sorunlarını çözmeleri gerekmektedir. Bu gerçeklikler Kürt toplumsallığında daha trajik bir hal almıştır. Yaşadığı soykırım ve sömürü politikalarından kaynaklı soyunu sürdürme bir savunma mekanizması olarak ele alınmaktadır. Ne kadar çok çocuğa sahip olursan o kadar savunmanı yapabilirsin anlayışı hakim olmaya başlanmıştır. Özellikle erkek çocuklarının varlığı kendi savunmasını oluşturması için esas alınmaktadır. Bu da toplumsal cinsiyetçiliğin zihniyette ve yaşamda daha fazla kendini kalıcılaştırmasına ve derinleştirmesine yol açmıştır. Bundan kaynaklı Kürdistan’ın birçok yerinde ekonomik anlamda durumu çok kötü olmasına rağmen çok fazla çocuk sahibi olmayı bir övünç veya kendini ispatlama durumu olarak ele almaktadır. Toplumsallık ve ulusal değerler etrafında oluşturulması gereken öz savunma mekanizması, Kürt gerçekliğinde biyolojik sınırlara indirgenmiş ve Kürt gerçekliğinde bir kördüğüm halini almıştır.
Bu anlamda Önderliğimizin ‘’ Aile bünyesindeki karmaşıklığı, sorunların had safhadaki durumunu objektif olarak görmekte yarar var. Yüzyıllardan beri kendiliğinden gelişen bir olgu olmayan aile kurumuna siyasal bir yaklaşım göstermek zorunludur. Bazı güçler tarafından sağına soluna koltuk değnekleri yerleştirilerek güçlendirilmeye çalışılan, çok tehlikeli ideolojik, politik, ahlaki, kültürel ve ekonomik gericiliği yaşatan tehlikeli bir kurumdur aile. Aile içindeki egemenlik erkekte düğümlenir. Aile içinde sözü geçen erkek, geneldeki düşkünlüğü, yani egemen sömürgeci otoritenin bütün olumsuzluklarını kendi kişiliğinde aileye yansıtır. Yani siyasal otoriteden, her türlü toplumsal kurumlaşmaktan, söz söylemekten, hatta dilini bile konuşturmaktan alıkonulmuş, ekonomik olarak daraltılmış erkek; mevcut sorunların doğurduğu öfkeyi aile içinde kadınlarda ve çocuklarda giderir. Bizde aile içi kavgaların şiddetli olmasının nedeni budur. Yani bir kovana taşıyamayacağı kadar arı doldurursan yaşatamazsın. Aile üzerindeki baskı şiddetlendikçe, bunu bütün aileye yayar ve burada kavga, gürültü ile yaşanılmaz bir durum ortaya çıkar. Bu da iki biçimde çözüme gider. Birisi, ya aileyi terkeder, bırakıp kaçar, “bıktım” der. Diğeri ise, biraz nüfuzlu bir aile veya sömürgecilik biraz imkan açıyorsa, son süratle sömürgeciliğe koşar, işbirlikçiliği derinleştirir. Bu iki çözümde de olumsuz bir gidişat vardır. Sömürgecilikle bağların geliştirilmesi, sorunu ağırlaştırıyor, aileden kaçma ise, aileyi çözülmeye doğru götürüyor ve bu da bunalımı derinleştirdikçe derinleştiriyor.’’ Belirlemesi önemli olmaktadır.
Kürt toplumsallığında aile kurumu etrafında oluşturulan aile kurumu ve bunun zihniyet yansıması olan ailecilik anlayışı, sömürgeci ve işgalciler tarafından her zaman Kürdistan toplumuna ve gençliğine karşı kullanılmıştır. Günümüzde bunu özel ve psikolojik savaş yöntemleriyle en derinleştirilmiş ve genişletilmiş şekilde kullanan akp-mhp özel savaşı hükümeti olmaktadır. Bütün sömürü konseptini cinsiyetçilik anlayışı üzerinde aile kurumu etrafında oluşturmaktadır. Dikkat edelim evlendirme projeleri, üç çocuk yapma kampanyalarının hepsi bunun için olmaktadır. Bu politikaları başarısı için milyonlarca para harcanmaktadır. Özellikle bu soykırımcı, özel savaş kampanyalarında amaçlanan Kürdistan gençliği olmaktadır. Şu soruyu tüm açıklığıyla Kürdistan gençliği kendisine sormalıdır; Neden Kürt gençlerinin hem aile kurumu tarafından hem de düşman tarafından tabiri caizse başı bağlanmak istenmektedir? Bununla amaçlanan nedir? Bu sorulara verilecek doğru yanıtlar, Kürdistan gençliğinin mücadele ve yaşam yolunu aydınlatacak ve daha fazla bilinçlenmesini sağlayacaktır.
Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, özelde Kürt gençliği olmak üzere kendini kimliğini ve doğru yaşamı tüm gençlik için umut ve yaşam hareketi olmuştur. Tüm kölelik ve çirkinliklerden arınmak isteyen Kürdistan gençliği yönünü Apocu mücadelede görmekte ve toplumsallığımızı çürüten tüm anlayış ve yaklaşımlara karşı isyan etmekte, mücadeleye kesilmektedir. Bunun önünü hem aile gerçekliği hem de düşman çeşitli şekillerde almaya çalışmaktadır. Dikkat edelim ailelerin yaptığı nasihatler ve düşmanın gözaltına yaptığı bir gence psikolojik işkence amaçlı yaptığı nasihatler ne kadar birbirine benzemektedir. Her ikisi de okulunu okumasını, evlenmesini, bir araba ve ev sahibi olmasını istemektedirler. Bunu da yaşamını kurtarma olarak yansıtmaktadırlar. Sistemde yaşamın ölçüsü bu olmaktadır. Yaşam, bir iş, bir eş bir araba ve ev sahibi olmaktır. Bunun için değerli ve uğruna nice özgürlük anlarının ve yaratımlarının sığdırılacağı bir yaşam heba edilmektedir. Bunun adı yaşam değil, adete yaşamın katledilmesidir.
Tüm bu yapılanlar sevgi adı altında yapılmaktadır. Çocuk yaşta bir kız, babası yaşında bir adamla evlendirilmekte ve bunun adı sevgi olmaktadır. Yine hayatının en güzel yıllarını sisteme hamallık ve memurluk yaparak geçirmekte ve bunun adı sevgi olmaktadır. Bu durumlardan da çok rahat bir şekilde anlaşılmaktadır düşmanın gölgesi ve elinin olduğu her yerde sevgi kirletilmiştir. Kapitalist modernite baronları her zaman kurban istemekte, bu işin kurbanı da Kürdistan gençliği olmaktadır. Aile kurumu ve bu kurumun doğurduğu ailecilik anlayışı da bilinçli, bilinçsiz bir aracı olmaktadır. Ailecilik, Kürdistan’da toplumsal ve ulusal Özgürlüğün, mücadelenin gelişmesi önündeki en büyük ajan olmaktadır. Bu dünyaya getirdiği çocuğunu, kendi celladının kulu, kölesi yapmak başka türlü tanımlanamaz.
Önder Apo gerçekliğinde hakikate kavuşan Özgür yaşam arayış ve mücadelesi, bu derinleştirilmiş kölelik anlayışlarına karşı bir başkaldırı ve yaşam duruşu olmaktadır. Önderliğimizin 52 yıllık Özgürlük yürüyüşü en başta bu aile kurumuna karşı olmuştur. Bundan kaynaklı Önderliğimizin daha yedi yaşındayken annesiyle ettiği kavga ve mücadeleyi doğru anlamak lazım. Önder Apo, burada sadece annesiyle mücadele etmemekte, annesi şahsında özgürlük arayışı önünde engel olan tüm yaklaşımlara karşı bir duruş içerisinde olmaktadır. Bu anlamda Önderliğimizin belirttiği ‘’ Ey yaşam ya seni Özgür yaşayacağım ya da seni hiç yaşanmamış sayacağım ‘’ belirlemesi, yaşamı ele alış ve yorumlayışımız açısından önemli olmaktadır. Bu iddia ve kararlılıkla Önder Apo, yanlış yaşamı eleştirmiş, yeni yaşamın hakikat taşlarını soluksuz bir mücadeleyle örmüştür. Önderliğimiz, Kürdistan gençliğine kendi gerçekliğini bulabileceği, özgürleşebileceği, her türlü gericiliğe ve sömürüye karşı tavır alabileceği mücadele imkan ve olanakları yaratmıştır. Kürdistan gençliği bu hakikatin bilincinde olmalı ve yaşamını, hayallerini bu gerçekliğe göre örgütlemelidir.
Kürdistan’daki her aile çocuğunun hayırlı bir evlat olmasını istemektedir. Kürdistan koşullarında hayırlı evlat olmanın ölçüsü düşmanın kulu, kölesi olmak değildir. Hayırlı evlat olmanın ölçüsü toplumsallığı ve Özgürlüğü için savaşmak ve mücadele etmektir. Bugün Kürdistan’ın en hayırlı evlatları halkımızın toplumsal namusu için savaşan ve mücadele eden Kürdistan Özgürlük gerillasıdır. Onlar kendi ailelerini yurtsever halkımızın bir parçası olarak görmüş, Özgür bir yaşam ve gelecek yaratmak için kan ve emek vermektedirler. Onlar alilerine düşmanın üç beş kuruş kirli parasını layık görmemektedirler. En güzel toplumsal değerleri, mücadeleleriyle yaratıp armağan etmektedirler. Bu anlamada Kürdistan’da gerçek saf sevgi ve bağlılığın ne olduğunu en iyi ortaya koyan Kürdistan Özgürlük gerillalarıdır. Bu anlamda Kürdistan gençliği düşmanın ve aile kurumunun Mücadeleden düşürmeye çalışan, Özüne yabancılaştırmaya endeksleyen ve pasifleştiren yaklaşımlarına karşı duyarlı olmalıdır. Duyarlılığın yaratılması da bilinçle olacağından kaynaklı sürekli Önderlik ideolojisi, felsefesinde kendini eğitip, derinleştirmelidir. Düşmanın saldırı ve anlayışlarından ancak bu şekilde kendini arındırabilir ve bu arınmışlıkla düşmana karşı daha etkili mücadele verebilir.