Felsefe ve SosyolojiGenelOnder Apo

Umutsuzluk Çağında Sosyalist ve Kürt Gençliğin Sorumluluğu

Sinan Cudî’nin Kaleminden

Umutsuzluk Çağında Sosyalist ve Kürt Gençliğin Sorumluluğu

Bir çağın ruhu, en çok gençliğin ruhunda gözlenir. Toplumun geleceğe dair umutları, hayal kırıklıkları, direnişleri ve arayışları gençliğin damarlarında akar.

Bugün yaşadığımız çağ, her geçen gün daha da keskinleşen bir çelişkiler yumağına dönüştü: bir yanda dijital denetim, otoriterleşme ve iklim krizi gibi küresel tehditler; diğer yanda halkların isyanı, kadınların mücadelesi ve toplumsal özgürlük düşleri…

Bu büyük tarihsel kırılma anlarında sosyalist gençliğin rolü, yalnızca mücadeleye katılmak değil, mücadeleye yön vermek, örgütlemek ve yeni bir dünya tahayyülünü inşa etmektir. Kürt gençliği açısından bu inşa görevi daha da önemli hale gelmektedir. Çünkü yüzyıldır bastırılan bir halkın kolektif hafızasını taşıyor. Aynı zamanda modern ulus-devletin sınırlarına, kapitalist sistemin sömürü araçlarına ve ataerkil toplumsal yapıya karşı en ön safta direnen özne olarak öne çıkıyor. Sadece Türkiye’de değil, Rojava’da, İran’da, Irak’ta ve diasporada da Kürt gençliği, farklı biçimlerde ama ortak bir ruhla tarih yazıyor. Kürdistan’ın özgürleştirilme mücadelesinde ise destanlar yazıyor.

Kürt gençliğinin bugünkü görevi, yalnızca baskıya direnmek değil, aynı zamanda alternatif bir yaşam biçimini inşa etmektir. Bu, ne sadece romantik bir isyandır, ne de soyut bir ütopya. Rojava devrimiyle somutlaşan demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü sistem; üniversitelerde, sokaklarda ve sanal dünyada örgütlenen yeni kuşakların yaratıcı enerjisiyle birleştiğinde, çağımızın en radikal özgürlük arayışlarından biri ortaya çıkıyor.

Bu bağlamda, sosyalist gençliğin genel görevlerine geçmeden önce, Kürt gençliğinin özgün tarihsel konumunu ve sorumluluğunu masaya yatırmak elzemdir. Çünkü bu çağ, sadece karanlığı büyütmüyor; aynı zamanda ışığın nereden doğacağını da işaret ediyor.

Kürt Gençliği: Bastırılmış Halkın Öncü Gücü

Hepimiz iyi biliyoruz; Kürt halkı yüzyılı aşkın bir süredir inkâr, imha ve asimilasyon politikalarıyla yüz yüze yaşıyor. Ancak bu tarihin en diri hafızası, hep genç kuşaklarda yeşerdi. Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyetin kuruluşuna, 1980’lerin karanlık zindanlarından 1990’ların dağlarına, 2000’lerin sokaklarına ve 2010’ların kent direnişlerine kadar Kürt gençliği, her kuşakta başka bir biçimde ortaya çıktı. Kimi zaman isyancı, kimi zaman inşa edici, kimi zaman sürgün… Ama her daim tarih yapıcı.

Bugün ise Kürt gençliği çok daha karmaşık bir evrede. Devletin inkâr politikası yerini daha sofistike ama aynı ölçüde baskıcı yöntemlere bırakmış durumda: Kayyumlar, kültürel kırım, dijital gözetim, psikolojik savaş, işsizlik, gelecek yoksunluğu ve depolitizasyon…

Gençlik, bir yandan ulusal kimliğinden, öte yandan toplumsal geleceğinden koparılmak isteniyor. Kürtçe konuşan ama anadiliyle yazamayan, ailesinin acılarını bilen ama politik örgütlenmeden uzak kalan, sosyal medyada radikalleşen ama kolektif mücadeleye uzak duran bir kuşak yaratılmak isteniyor.

Fakat bu kuşatılmışlık hali, aynı zamanda bir sıçrama eşiğidir. Çünkü Kürt gençliği sadece baskıya maruz kalan değil, aynı zamanda halkının en yaratıcı, en enerjik, en dinamik kesimidir. Şengal’de öz savunmayı, Rojava’da özyönetimi, Botan’da halkla dayanışmayı, Avrupa’da kültürel örgütlülüğü inşa eden de gençliktir. Bu gençliğin tarihsel sorumluluğu, sadece kendi kimliğini korumak değil; aynı zamanda özgürlükçü bir yaşamın taşıyıcısı olmaktır.

Peki bu özgürlükçü yaşamı tartışırken gençlik olarak görevlerimizi nasıl sınıflandırmalıyız?

İlk sıraya politik bilinç ve örgütlenmeyi koymamız gerekmektedir. Bu konuda da şüphesiz en önemli sorumluluk gençliğe düşmektedir. Evet Kürtlük bilincini edinmek önemlidir. Tarihsel toplumsal gerçekliğini okumak, bilmek ve hissetmek güçlü pratiğin ilk adımıdır. Fakat sadece “kimlik bilinci” yetmez; sistematik bir politik bilince ihtiyaç vardır. Gençlik, bireysel öfke değil, kolektif irade üretmelidir. Alternatif eğitim ağları, forumlar, gençlik meclisleri yeniden canlandırılmalıdır. Apocu hareketin gençlik örgütlenme modelini esas alan, tarihi kazandırdığı yerden alıp yeniden canlandırmak ilk temel görevimizdir diyebiliriz.

Tabii ki politik bilinç ve örgütlülüğümüzün temeli kültürel zenginliğimizdir. Kürt kimdir, tarihi nedir, nerede başlamış ve hangi temel özelliklere sahiptir gibi temel konularda yeterli bir birikim edinmek oldukça önemlidir. Yine bu kültürel zenginliğin temeli ve hatta kültürün kendisi anadilimiz olmaktadır. Kürtçe’nin sadece duygusal değil politik bir araç olduğu bilinciyle yazmak, konuşmak, üretmek. Buna sahip çıktığımız oranda kültür merkezleri, dijital platformlar ve medya alanında aktif olmak çoğalmak ve kendimizi yarına taşıyabilmek için her şeyden önemlidir.

Yukarıda da kısaca vurguladığımız gibi Kürt gençliği mücadele içinde yetişmektedir. Devrim mekanı veya çevresinde düşman güçlerin etkisini kırmak için mücadeleyle iradeleşen Kürt gençliği merkez pozisyonunun da farkında olmalıdır. Diaspora, Metropol ve Rojava ile yakın temas içinde olmak oldukça önemlidir. Avrupa’da büyüyen diaspora gençliği, Türkiye metropollerinde yaşayan politik-entelektüel gençlik ve Rojava’da devrim deneyimi olan gençler arasında organik bağlar kurmak. Ortak kampanyalar, mektuplaşmalar, dijital platformlar aracılığıyla bu halkayı örmek oldukça önemlidir. En iyi ortaklık kurabilen gençlik bu konuda da öncülük yapmalıdır.

Tabii ki kültürel ve ulusal kimliğimizin bir de geniş bir yayılma alanı vardır. Kimliğimizi kazandığımız ve kendi rengimizi netleştirdikçe diğer tüm ezilenler için de mücadeleye atılmalıyız. İşçiler, kadınlar, öğrenciler ve diğer halklar ile dayanışma içinde bir mücadele hattı kurmak gerekmektedir. Amacımız çoğalmaktır ve unutmayalım yüksek bilinç yüksek sorumluluk gerektirir. Kürt gençliği, aynı zamanda sınıfsal bir özne olduğunu unutmamalıdır.

Çünkü bugünkü Kürt gençliği bir hakikatin taşıyıcısıdır. Sadece zulme direnmekle kalmaz, direnişi yeniden şekillendirir.

Rojava Devrimi ve Devrimci Gençliğin Ruhu

Rojava devrimi bu direniş gücünün nasıl şekillendirildiğinin en önemli örneğidir. Burada sadece bir toprak parçası özgürleştirilmedi. Tarihin sessizliğe mahkûm ettiği halkların yeniden konuştuğu, bastırılan kültürlerin yeniden yeşerdiği, kadınların ayağa kalktığı ve gençliğin yeniden tarih yazmaya başladığı bir devrimdir. Ve bu devrimin en güçlü damarlarından biri gençliktir.

Rojava’da devrim başladığında, ilk barikatı gençler kurdu. İlk meclisleri, ilk sokak atölyelerini, ilk savunma birimlerini, ilk akademileri gençler oluşturdu. Onlar, BAAS rejiminin baskılarına, IŞİD’in vahşetine, Türkiye’nin sınır ötesi saldırılarına rağmen yaşamakla direnmeyi, direnmekle kurmayı öğrendiler. Bu sadece fiziksel bir direniş değildi; aynı zamanda kendini tanıma, halkını sevme ve toplumu yeniden inşa etme pratiğiydi.

Devrimci gençlik, Rojava’da üç temel alanda belirleyici bir rol oynadı:

1. Rojava’daki gençlik, klasik anlamda bir “örgüt üyesi” ya da “militan” olmanın ötesine geçerek, hayatın her alanına müdahil bir özneye dönüştü. Onlar sadece direnişin değil, aynı zamanda yeni yaşamın kurucu aklı oldular. Eğitim komünlerinden yerel meclislere, medya çalışmalarından adalet komitelerine kadar her yerde aktiflerdi. Gençlik, bir “yardımcı kuvvet” değil, devrimci sürecin omurgası haline geldi.

2. Silahlı direnişin ardından gelen ikinci büyük mücadele, hayatı yeniden kurma süreciydi. İşte burada gençlik, en cesur adımları attı. Şehir planlamasından tarım kooperatiflerine, anadil okullarından dijital medya ağlarına kadar gençlik, geleceğin toplumsal altyapısını örmeye başladı. Bir devrimin yalnızca yıkmak değil, aynı zamanda kurmak olduğu gerçeğini en çok onlar hissetti.

3. Rojava devrimi, dünyanın dört bir yanındaki gençler için bir ilham kaynağı oldu. Latin Amerika’dan Avrupa’ya, Asya’dan Afrika’ya kadar pek çok genç, bu devrimin ruhunu tanımaya ve ona dokunmaya çalıştı. Kürt gençliği, bu bağlamda bir halkın mücadelesini evrenselleştirme görevini üstlendi. Rojava, Kürt halkının değil, dünya halklarının da bir umudu haline geldiyse, bunda gençliğin aktif rolü büyüktür.

Bu nedenle, Türkiye’deki, İran’daki, Avrupa’daki ve diasporadaki Kürt gençliği için Rojava bir simge değil, bir çağrıdır. Onlar için artık mesele “devrime sempati duymak” değil, devrimci yaşam biçimini kendi bulunduğu yerde yeniden kurma cesareti göstermek olmalıdır.

Sosyalist Gençlik Örgütlerini Çoğaltalım

Gençlik Rojava’da, devrimi sadece yaşamadı, onu inşa etti. Şimdi görev, bu ruhu sınırların ötesine taşımaktır. Bu devrim coşkusu ve geleneğini dünya yaymak ve sosyalist gençliği örgütlemek de bir başka görev olarak önümüzde durmaktadır.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki kapitalist sistem, krizi kalıcılaştırmış, savaşları normalleştirmiş ve gençliği geleceksizliğe mahkûm etmiştir. İşsizlik, yoksulluk, göç, baskı ve toplumsal yozlaşma, genç kuşaklar için sıradan hale gelmiştir. Buna karşın, sosyalist gençlik hareketi bu çağın “direniş belleği” ve “umut çekirdeği” olarak tarihsel bir rol üstlenmek zorundadır. Bu görevler, sadece ideolojik değil, aynı zamanda pratik ve stratejiktir. Bu pratik ve stratejik görevleri hatırlatmak, bunun öncülüğünü yapmanın da zamanı gelmiştir.

Unutmayalım, gençlik yalnızca tepki veren değil, aynı zamanda yeni bir yaşam biçimini örgütleyen bir özneye dönüşmelidir. Bu, sistemin dayattığı bireyci, rekabetçi, tüketimci hayat tarzına karşı kolektif yaşamı savunmakla mümkündür. Mahalle meclislerinden öğrenci konseylerine, kültür kolektiflerinden kooperatiflere kadar geniş bir örgütlenme yelpazesi yaratılmalıdır. Alternatif olmak, mevcut yapıya karşı çıkmanın ötesinde, başka bir yaşamı bugünden inşa etme cesaretidir.

Sosyalist gençliğin görevi, yalnızca kendi sınıfsal çelişkileriyle değil, ezilen halkların özgürlük mücadelesiyle de birleşmektir. Kürt gençliği, bu bağlamda sadece bir “dayanışma nesnesi” değil, sosyalist gençliğin kendini yeniden tanımlayabileceği bir direniş odağıdır. Türkiye metropollerindeki gençlik hareketi ile Bakur’daki öğrenci dinamizmi, birbirini tamamlayan bir hattın iki ucudur. Dayanışma, aynı cephede omuz omuza durmayı gerektirir; romantik değil, devrimcidir.

Rojava’da gerçekleşen devrim, gençlik hareketleri için benzersiz bir tarihsel deneyim sunmaktadır. Kadın özgürlüğü, doğrudan demokrasi, halk meclisleri, ekolojik toplum ve özsavunma gibi ilkeler; bugünün sosyalist gençliği için yalnızca ilham değil, somut örneklerdir. Türkiye’de ve Kürdistan’ın diğer parçalarında bu modeli öğrenmek, tartışmak, aktarmak ve savunmak bir görevdir. Aynı zamanda, fiili dayanışma ve politik savunma hattı kurmak da elzemdir. Rojava, ütopyanın değil, mümkün olanın kanıtıdır. Gençlik bunun tarihsel tanığı ve taşıyıcısıdır.

Gençliğin yaşam alanı sadece sokaklar değil; ekranlar, sosyal medya platformları ve dijital alanlardır. Sistemin ideolojik saldırısı en çok bu alanlarda görünür hâle gelir. Sosyalist gençlik, alternatif medya ağları, dijital hafıza arşivleri, kültürel üretim merkezleri kurmalı; müziğiyle, sinemasıyla, podcastiyle, estetiğiyle kendi dilini yaratmalıdır. Politik mücadele yalnızca kitlelerde değil, imgelerde, algoritmalarda ve popüler kültürde de verilir.

Gençliğin örgütlü bir güç haline gelmesi için yatay, katılımcı ve esnek yapılara ihtiyacı vardır. Klasik hiyerarşik yapılar yerine, inisiyatifi büyüten ve sorumluluğu paylaşan kolektifler oluşturulmalıdır. Ayrıca devrimci eğitimi sadece “okumalar” değil, hayatın her anını kapsayan bir pedagojik süreç olarak düşünmek gerekir: birlikte yaşamak, birlikte üretmek, birlikte karar almak…

Unutmayalım örgüt, bir araç değil; bir yaşam biçimidir. Örgütlü gençliğin Rojava ve Kürdistan’daki başarılarını hatırlayıp devrimci sosyalist gençliğin örgütlenmesinde temel haline getirelim. Örgütsüz tek bir genç bırakmamak hedefiyle dünya devrimci gençlik konfederasyonu çalışmalarımızı zirveye çıkaralım.

Related Articles

Close