GenelŞehitŞehit Anıları
Mayıs, şehitlerimizin izinden hakikate ulaşmaktır
Çölde bir kum taneciği olup çölün derdini ve tüm yükünü taşımak… Düşündüğünü söylemeye cesaret ederek düşünce korkaklığını yenmek ve yürüyen düşüncelere sahip olmak… Kalbiyle bağlantısı kopmuş bir sistemde uyutmayan fikirlere kafa yormak ve özgür bir toplumun mücadelesini vermek… Tüm hakikat arayışçılarının halet-i ruhiyesi bu minval üzerinde yürür.
İnsanlık tarihi boyunca toplumlar adil yaşanılabilir özgür bir toplum için mücadele etmiş, direnmiş kendi hakikati ve kutsallarını yaratmıştır. Her halk kendi dününü bugünü ve yarınını hakikat uğruna kendini feda eden kahramanlar üzerinden inşa etmiştir. Bu kahramanlar yeni nesiller üzerinde bir şuledir. Tüm halkların özgürlük ve onur mücadelesine ivme kazandıran belirgin öncü karakterler vardır. Kendi toplumları ve insanlık onuru için mücadele eden bu kahramanlar aynı zamanda dünya halkları içinde büyük bir mirastır. Yaşamın anlamla, hakikatle özgürlüğe akması şehitlerle kimlik kazanmaktadır. Bedenler darağacına götürülmüş olabilir, yakılmış olabilir, kurşun sıkılmış olabilir fakat fikirler kurşungeçirmez. Çünkü her fikir bir umuttur, bir ışıktır, bir istikbaldir. Her fikirsel eylem zikre dönüşür. Şehitlerimizin ulvi duruşları; devrimci ve özgür yaşamın manifestosudur. Mayıs şehitleri hakikatli yaşamın direnişle sosyalist ayetlerle örülmesidir. Kürdistan ve Türkiye Devrimleri açısından Mayıs şehitlerinin mirası halklara soluk vermiş devrimci geleneğin ilkleri ve ilkelerini oluşturmuştur. Kendi gölgesinden korkan ruhsal ve beyinsel çöküşü yaşayan kronik şüpheci egemenler aslında kendi elleriyle kendilerini baltalamışlardır.
Mayıs adı, Roma mitolojisinde bereket Tanrıçası Faunadan gelir. Fauna; doğurganlık, iyileştirme, bekaret ve kadınların koruyucu tanrıçası ile birlikte tanımlanır. Yunan mitolojisinde mayıs ayı ismini Maia dan alır. Maia yunan mitolojisinde yağmur perisidir. Kürtçede Gulan olarak bilinir. Yani güller ayıdır. Doğadaki ve evrendeki en anlamlı karşılığıdır. Çeşit çeşit renkler, mis kokular, envaı bitki türleri cap canlı ve yeşilimtırak bir doğa. Baharın en güzel aylarından olan mayıs insanlar için bir coşku havasında geçer. Bayram sevinci yaratır bayram neşesinde geçer mayıs ayı. Doğanın bayramı insanda anlama, sevince, ifadeye kavuşur. Toplumlar kutsal günlerini bayramlarla kutlayıp baharla özdeşleştirirler. Kutluluk, huzur, mutluluk, barış, yücelik ve zenginliktir bayram. Bu güzel kavramlar sömürgeciler tarafından her geçen gün daha fazla kirletilmektedir. Ne zamanki doğa ve toplum bu ihanet çemberiyle karşılaştı işte o zaman toplumlar bu baskılardan kurtulmak yeni kimliklerinin adını direniş koydular. Halklar artık direnişi bayram havasında kutladılar.
Bir Mayıs Haksızlığa Karşı Direniştir
Bir Mayıs işçi bayramı da böyle bir gelenekten geliyor. Dünya çapında kutlanan 1 Mayıs emekçiler tarafından birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günüdür. İlk kez 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi’nden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlerler.
1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bırakırlar. Şikago’da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katılır. Luizvil’de (Kentaki) altı binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürür. O dönemde Luizvil’deki parklar, siyahlara kapalıdır. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park’a girer. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, ‘Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu’ şeklinde yorumlanır.
Bu gösteriler 1 Mayıs’ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam eder ve 4 Mayıs’ta kanlı Haymarket Olayı’na yol açar.
Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellenir. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal’de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada “Birlik, mücadele ve dayanışma günü ” olarak kutlanmasına karar verilir.
Kanlı 1 Mayıs veya 1 Mayıs Katliamı, 1 Mayıs 1977 günü Taksim Meydanı’nda kutlanan İşçi Bayramı’nda 34 kişinin hayatını kaybetmesi ve 136 kişinin de yaralanması ile sonuçlanan olaydır. Tarihte böylesi bir gelişim seyri olan 1Mayıs kapitalist sistemin insanın alın terini, emeğini sömürmesi ve gelişen direnişlere işsizleştirmeyle, bastırmayla, köleleştirmeyle cevap vermesi kanla bastırması işçilerin direnmesine haklarını daha fazla aramasına teşvik etmiştir. Kapitalist sistemin ruhsal, fiziksel ve psikolojik olarak çökerttiği işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler modernitenin toplumu kanserleştirdiği argümanlarla her gün değil her saat her dakika mücadele etmelidir.
Mayıs, Denizlerin Mahirlerin İbrahimlerin direnişiyle özdeşleşmiştir
6 Mayıs 1972 yılında 68 kuşağının öncü devrimcilerinden olan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edildi.18 Mayıs 1973’te TİKKO’nun kurucularından olan İbrahim Kaypakkaya sıkıyönetimde gözaltında olduğu sırada işkence edilerek öldürüldü. Türkiye solunun mücadele dinamizmi kazanmasında üstün emekleri olan Denizler’in düşünce ve eylem güçleri Türk faşizminin korkulu rüyası olmuştur. 1968 tarihin en barbar, asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, “Gerçekçi ol, imkânsızı iste!” diye haykırdığı günlerdi. Bu devrimin haykırışı Türkiye devriminde büyük iz bırakan Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un devrimci iradesi ve ruhunda anlama ulaştı. İdama giderken Deniz Gezmiş’in son sözlerindeki inanç ve asalet Önderliğimiz içinde bir esin kaynağı olmuştur. Özellikle Deniz Gezmiş’in son sözleri; “Türkiye devriminin kurtuluşunun Kürdistan devriminden geçeceği” bilincini yaratmıştır.
Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!
Yaşasın işçiler köylüler!
Kahrolsun emperyalizm!
Türkiye devriminin öncü kadrolarından olan Hüseyin İnan’da idam sehpasına götürülürken şu sözleri zikreder; “Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!” olmuştur. |
Yusuf Aslan Deniz Gezmiş ile birlikte Nurhak’a dağdaki gerilla grubuna katılmaya giderken, Sivas Şarkışla’da yaralı olarak yakalanarak, Sıkıyönetim Mahkemeleri’nde yargılanır. 6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan birlikte asılarak idam edilir. Son sözleri “Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!” olmuştur.
İbrahim Kaypakkaya, pratik devrimciliğinin yanı sıra, Türkiye’nin sosyalist düşünce dünyasına farklı bir ivme kazandırmış bir teorisyen olarak görülmüştür. İbrahim Kaypakkaya, dönemin diğer Türk sosyalist ve komünist gruplarının benimsediği ve eylem ile görüşleriyle bizzat içerisinde yer aldıkları Kemalizm ile bağlarını koparmasının ardından, ulus-devlet ideolojisinin karşısında duran, azınlık hakları üzerine inşa ettiği kendi yolunu ve çizgisini ortaya çıkartmıştır. İbrahim Kaypakkaya Türkiye devriminin yarattığı en büyük önderlerdendir. Kendisine dayatılan işkencelere karşı direngen duruşuyla düşmanı kahretmiş işkenceler karşısında ser verip sır vermeyen tavrıyla devrimci tutumun nişanesi olmuştur.
Türkiye devrimine hizmet eden sol hareketlerin bu mirası güçlü sahiplenmesi kaçınılmazdır. Faşizme karşı mücadeleyi eylemi direnişi zirveye çıkaran bu önder kadroların izinde yol almak direniş ve mücadele bayrağını yükseltmek boyun borcu olmaktadır.
18 Mayıs aynı zamanda büyük şehidimiz Hakî Karer’ in şehadet yıl dönümüdür. PKK’nin kurucu önder kadrolarından olan Hakî Karer ve Kemal Pîr yoldaş Türkiye devriminin Kürdistan devriminden geçtiğine yürekten inanmış bunu hem teorik hem de pratik duruşlarında sergilermişlerdir. Hakî Karer arkadaş ve Kemal Pîr arkadaş Önder Apo’nun felsefesinin yayılmasında en yakın takipçileri ve uygulayıcıları olmuşlardır. PKK hareketinin çıkışında milliyetçilikten ziyade özgürlük ilkesini esas alması Türkiye halklarının da katılımlarına etkide bulunmuştur. Hakî ve Kemal arkadaşın katılımlarının ideolojik anlamı “Kürdistan Devrimi Türkiye Devrimidir” şeklindedir. Kürdistan özgürleşmeden Türkiye devletinin baskısı altındaki hiçbir halk özgürleşemez. Bir halklar mozaiği olan Anadolu toprakları Beyaz Türk faşizminin cenderesinde her gün kırıma uğratılıyor ve mezarlığa dönüştürülüyor. Buna en anlamlı cevap el ele verip direnmek olacaktır. Bu gerçeğe yüksek bir bilinçle inanan Haki arkadaş tereddütsüz, kaygısız, hesapsız bir katılımla Türkiye devriminin tıkanan damarlarını devrimci ruh ve kardeşlik inancıyla mücadeleye akıtmıştır. Hakî arkadaş 18 Mayıs’ta Stêrka Sor tarafından bir komplo sonucu katledildi. Partimizin ilk şehitlerinden olan Hakî arkadaşı Önderliğimiz şu sözlerle ifade etmektedir;
“Kemal Pîr ve Hakî Karer bozulmamış iki Karadeniz çocuğu olarak benim arkadaşlık tarzıma adeta bayılarak bağlanmışlardı. Bana en ufak bir zorluk gelmesin diye en erkenden dilini ve töresini bilmedikleri Kürdistan’a hepimizden önce yürümüşlerdi.”
1970’ler Kürdistan ve Kürtlerin çağdaşlık doğrultusunu kökten belirleyebilmek için karar gerektiren yıllardı. Hala hatırımdadır. “Sömürge Kürdistan” kavramını ilk defa düşünceme ve yüreğime indirdiğimde bayılmıştım. Ev ortağım, büyük insan Hakî Karer, o halimi gördüğümde Kürt olmadığı halde şahadete erişinceye kadar yeni oluşumun gerçek önderi gibi hareket etmekten asla çekinmedi. Yoldaşlığın gerçek timsaliydi. Hareketlerin rüşeym hali, ana rahmindeki halden daha zorluklarla yüklüdür.
Yanımda ilk sırada Hakî Karer vardı. Karadenizli, Ordu-Ulubey’li olan bu arkadaş gerçekten tavır geliştirmemde önde gelen rolün sahiplerindendi. Belirttiğim ilk ve son baygınlık hadisem onun yanında gerçekleşmişti.
PKK’nin hakikati zindan direnişi ile somutlaşmıştır
Özgürlük hareketimizin önemli bir dönüm noktasını oluşturan zindan süreci faşizme karşı Apocu iradenin, militanlığın, cesaretin, felsefenin zihniyet olarak yeşermesidir. Henüz oluşum aşamasında iken PKK’yi zindanlara boğmak isteyen TC faşizmine karşı kendi bedenlerini ateşe veren Dörtler özgürlük hareketimizde direnişin en keskin sembolü haline geldiler. PKK zindanda varlık yokluk çizgisine getirmek isteyen devlet çelikten bir irade ile karşılaşınca karşısında gücün hafife alınmayacağının mesajını almıştır.
Zindan direnişçileri ağır işkence koşulları altında bile özgürlüğün yaşanılacağını ve oluşturulacağını göstermişlerdir. Onlar tutsak olabilirler ama ruhları özgürdür.
Başta büyük şehidimiz Mazlum Doğan yoldaş, zindandaki duruşuyla Newrozlaşarak direnişin emsalsiz sembolü haline gelmiştir. 14 Temmuz direnişçileri özgürlüğü bedenini damla damla eriterek yaratmanın sembolüdürler. 18 Mayıs günü bedenlerini birlikte ateşe veren Dörtler ise özgürlük ateşinin nasıl bir ortak ruh olduğunun temsili olmuşlardır. Bedenlerini birlikte ateşe veren Ferhat Kurtay, Mahmut Zengîn, Eşref Anyık ve Necmî Öner yoldaşlar, özgürlük arayışçılarını işkenceyle teslim almaya ve iradesizleştirmeye çalışan faşizme karşı, özgürlük iradesinin ateşten direnç sembolü olmuşlardır. Bunu en iyi kendilerinin şu sözleri ifade eder. Bedenlerinde tutuşturdukları özgürlük ateşini söndürmeye kalkan yoldaşlarına; “Ateşi söndürmek ihanettir, ateşi gürleştirin” demişlerdir. Önderliğimiz mücadelemiz açısından abideleşen bu kahramanları için şu sözleri sarf eder:
“Mazlum Doğan, Kemal Pîr, M. Xeyrî Durmuş, Akîf Yılmaz ve Ferhat Kurtay başta olmak üzere zindan şahadetlerinin haberi geldikçe yüreğimize, beynimize daha çok yüklenmekten başka çare olamıyorduk, bulamıyorduk. Gün acılara dayanma günüydü. Mazlum, Xeyri, Kemal ve Ferhat’ların intikam savaşçısıydım.”
Mayıs ayı aynı zamanda ozan Mizgîn arkadaşın şehadet tarihidir. Bilindiği üzere Mizgîn arkadaş 80’li yılların başında efsane komutan Egît arkadaş sayesinde mücadele ile tanışır. Komple militanlığa erişmenin adıdır, kimliğidir. Dağda gerilla, halk içinde devrimci, yurt dışında sanatçı kimliği ile tanınan Mizgîn yoldaş mücadele yürüyüşünde başarılı katılımı ile kadın komutanlaşmasının ve özgür kadın kimliğinin sembolü olur.
Mizgîn arkadaş sanatçı karakteriyle Kürt müziğine büyük katkıları olan aynı zamanda Koma Berxwedan’ın ilk kurucu üyelerindendir. Gerilla mücadelesinin amansız koşullarında ilk defa ülke zemininde eyalet komutanlığı görevini üstlenir. Aldığı bütün görevleri layıkıyla yerine getiren hiçbir görev ayırımı yapmayan komple katılımı esas alan kadın militanlığının rehberidir Heval Mizgîn.
Bugün Mizgîn yoldaşın militan duruşunu kendisine esas alan binlerce ardılı olduğu gibi onun sesiyle büyüyen milyonlarca Kürt genci vardır. En son Garzan Eyaleti’nde kalan Mizgîn arkadaş 11 Mayıs 1992 yılında Garzan’da yaşanan çatışmada düşmanın eline geçmemek için kendisini şehit düşürür.
Bugün eğer Efrîn de destansı bir direniş sergilenmişse ve nice kahramanlıklar yaratılmışsa elbette bunun dayandığı tarihsel ahlaki ve toplumsal dayanaklardandır. Mayıs şehitlerinin yarattığı kahramanlıklar özgür idealler içeren demokratik toplum mesajları insanlığa olduğu kadar Ortadoğu toplumları içinde büyük bir mirastır. Bu miras bugün AKP’nin Güney işgaline karşı gerillanın amansız direnişinde cereyan etmektedir. Bu miras Gabar’da çatışmada yaşamını yitiren Binevş Batman arkadaşın direnişçiliğinde görülmektedir. Bu miras Hakilerin Kemallerin izinden yürüyen Kemal Garzanların gerillacılık aşkında tütmektedir. Bu miras kitleler karşısında alkışlanmadığı için aşağılık kompleksi yaşayan Erdoğan’ın ”SOS”işareti verdiğini gösteriyor. Efrîn harekatından sonra Güney topraklarını da işgal edeceğini, peyder pey Kürdistan’ı işgal edeceğini sanan Erdoğan aslında kendi kuyusunu kendi elleriyle kazımaktadır. Hiç bir Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimci Sinan Cemgil’in şu sözlerini unutmadı.
“Polis ya da güvenlik kuvvetleri dedikleri faşistler hiçbir zaman canlı olarak beni ele geçiremeyeceklerdir. Yakalanırsam ancak ölümle yakalanacağım onlara.”
Hiçbir Kürt kadını Leyla Kasımın yargılama sırasında mahkeme hakimine söylediği şu sözleri unutmayacak.
“Beni öldürün fakat şu gerçeği de bilin ki benim öldürülmemle binlerce Kürt uyanacak. Ben Kürdistan’ın özgürlüğü yolunda canımı feda ettiğim için sevinç ve gurur duymaktayım” der.
Devrimciler yaşamlarıyla şehadetleriyle de egemenler üzerinde bir korku fırtınası estirmişlerdir. Tıpkı şimdi Erdoğan’ın üzerine estiği gibi.