Genel
“Unutmamalı ki ütopyalar ancak erdemlerle gerçekleşebilecek inşalardır”
Ali Fırat’ın kaleminden: Unutmamalı ki ütopyalar ancak erdemlerle gerçekleşebilecek inşalardır, yoksa hep hayali olarak kalırlar.
“ÜTOPYA kelimesi köken olarak Yunanca “yok, olmayan” anlamındaki ou, “mükemmel olan” anlamındaki eu ve “yer, toprak, ülke” anlamındaki topos sözcüklerinden türemiştir. Thomas More tarafından 1516’da yazılan Utopia isimli kitapla yaygınlaşmıştır. Ütopyalar üzerinde görüşler iki biçimde ortaya çıkmıştır. Bir kısmı özendirici, istenen nitelikte; diğer kısmı ise korkutucu, ürkütücü ütopyalardır.
Ütopya olumlu tasarımdır. Mükemmel ama kurgusal değildir. More’un ütopyası birçok açıdan Platon’un Devlet’ine dayanır. Sefiller ve fakirler toplumdan ayıklanır. Çok az yasa vardır ve avukat yoktur, çok az savaş vardır. Toplum bütün dinlere hoşgörülüdür. Bazı okuyucular bu hayali topluma sıcak bakmazken, bazıları millet için gerçekçi bir plan olarak görmüştür. Bazıları da More’un ütopyasını bir ideal toplum arayışından çok İngiliz toplumu için bir taşlama olarak algılamıştır.
Distopya ise olumsuz ütopyadır. Totaliter ve baskıcı toplumları ifade eder. Jack London’un Demir Topuk, George Orwell’in 1984’ü, Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı gibi örnekler yer alır.
İstenen (özendirici) Ütopyalar ise ideal toplum ve devlet tasarımlarıdır. Bu konuda eserler oluşturmuş yazarlar şunlardır; Platon (Devlet ve Yasalar), Thomas More (Ütopya), Campanella (Güneş Ülkesi), Edward Bellamy (Geçmişe Bakış), Francis Bacon (Yeni Atlantis) ve Farabi’nin (Erdemli Toplum) gibi örneklerdir.
Bunlardan bir örnek verirsek. Platon’un Devlet adlı eserinde ideal devletin nasıl olacağını belirtmiştir. Burada insanlar 3 sınıfa bölünmüştür. Çalışanlar yani işçiler, bekçiler yani askerler ve yöneticiler yani bilginler özellikle filozoflardır. İşçi sınıfı üretimle devletin maddi ihtiyaçlarını karşılar. Bekçiler toplumun güvenliğini ve devletin varlığını dışa karşı savunur. Yöneticiler ise devleti yönetir ve bu her sınıfın bir erdemi vardır. İşçilerin erdemi kanaatkar olmak, bekçilerin erdemi cesaret, yöneticilerin erdemi ise bilgeliktir. Platon’un bu ütopik devleti gelecekte hem doğu hem de batı felsefelerinde temsilciler bulmuştur. Farabi’nin Erdemli Toplum’u da adaleti engelleyenlere ceza vermek toplumun erdemli olması için bir gerekliliktir, çünkü topluma karşı yapılmıştır diyerek bu kitapta erdemli bir toplumun ve yöneticilerin özelliklerini anlatmıştır. Thomas More’un ütopya’sı da devlette özel mülkiyetin olmamasını ve yasak olması gerektiğini belirtir. Herkes devlet adına üretir. Para geçerli değildir. Bireyler günde 6 saat çalışır ve geri kalan zamanlar ise sanat ve bilimle uğraşarak geçirirler ve çok sıkı bir eğitimle yöneticiler yetiştirilmesi gerektiğini belirtir. Yine Campanella’nın Güneş Devleti eserinde de Platon etkisi vardır. Kentte her şey ortaktır, aile yoktur. Eşlerin seçimi yönetimce yapılır. Kent bir rahip tarafından adilce yönetilir. Herkes 4 saat çalışır, geri kalan zamanda sanat, okuma, eğlence, beden ve ruhu eğitme vardır. Yöneticilerin yetkisi mutlaktır. Adları güç, akıl ve sevgi anlamına gelen 3 yardımcısı vardır. Tabi bunları çoğaltabiliriz.
Albert Einstein tüm teorilerinin oluşumunu hayallerine, ütopyalarına borçlu olduğunu söyler. Onun da bir ütopyası vardı. Dünyadaki insanların işlerini kolaylaştırmaktı. Yine çok temel soruların cevaplarını bulmaktı. Kendisi de savaş karşıtı ve sıradan insanların yaşadığı bir yaşam tarzıyla ömrünü tamamladı. Aslında ütopyasız insan her türlü olumlu olumsuz etkilere açık bir insandır. İnsanların ütopyasız kalması yarınsız kalması anlamına gelir. Bu daha çok insanı günü birlikçi yapar ve anı yaşamasına sebep olur. ileriyi görmek, yarın için gelecek için tasarımlarda bulunmak yerine hep beklenti halinde olma ve yaşamın anlamından uzaklaşmaya sebep olur. Bir şey düşünülmeden ve tasarımı tamamlanmadan gerçekleşemez. Tabi bu tasarımın kusursuz ve adil olması tasarımın başarısını da getirir. Neye göre ütopya kurmak, niçin ütopya kurmak, nasıl bir ütopya gerçekleştirmek.
Önder APO mücadeleye başlarken onunda bir ütopyası vardır. Bağımsız, birleşik, sosyalist bir Kürdistan’dı. Bu ütopyanın kalıcı olması, güvenilir olması ve sürdürülebilir olması Önder APO’nun eşsiz düşünce gücüyle ve hayal gücüyle bir araya getirilen büyük erdemler etrafında şekillendi ve halkla birlikte vücut bularak günümüze kadar kurtuluş eşiğine getirildi. Peki bu erdemler nelerdi? Öncelikle inanç yani hem ideolojimize hem de ülkemizin özgürleşebileceğine olan inancımızdı. 2.cisi cesaret’ti. Önder APO’nun inanca olan tutkusuyla hiç bir şeyden çekinmediği, korku bile duymadığı bir cesaretti ki, o süreçte bırakın Kurdistan lafın, Kürdün kendisi bile yok sayılıyor ve Kürtlere katlialar ve suikastler yapılıyordu. Ancak Önder APO ısrarla korku duymadan kendi deyimiyle ateşten yaratılan bir mücadelenin içinde yol aldı. Yine diğer bir erdem ise bağlılıktı. Hem ülkesine, hem yoldaşına, hem ideolojisine bağlılık Önderlikte daha fazla somutlaştı. Önderlik “Haki arkadaşın şehadetiyle partileştik, Mazlum arkadaşın şehadetiyle ülkeye dönüp gerilla hamlesini başlattık. Agit arkadaşın şehadetiyle de kurtuluşa yaklaştık” sözüyle yoldaşa, ülkeye ve şehitlere bağlılığın en güzel örnekleridir, sözleridir. Yine diğer bir erdem dürüstlüktür. Önderlik yaşamı ve parti yaşamı boyunca inandığı ve savunduğu düşünceleri ne olursa olsun hep dile getirmiş ve karşısındakine dokunsa da doğruları söylemekten kaçınmamıştır. Kürdistan sömürgedir sözü bile hem düşmanda hem de Kurdistan gerçekliğini içte kabul edip dışta inkarcı yaklaşan opurtunist anlayışlara karşı sürekli hep dillendirmiştir Önderlik. Bu anlamıyla Önderlik doğruluğu ve dürüstlüğüyle diğer önderlerden farklılığını ortaya koymuştur. Yine diğer bir erdemsel özellik olan bilgelik ve filozofi düşünce Önderlikte zirve yapmış ve demokratik modernite isimli yeni paradigmasıyla da tüm dünyanın hayranlığını kazanmıştır. Önderlik sadece bir lider olarak değil aynı zamanda büyük bir bilge olarakta dünyada kabul görmüştür. Bu erdemlerin tamamı ütopik inşayı gerçekleştirecek adeta tamamlayıcı yapı taşları gibidirler.
Öyle görünüyor ki bizlerin bu ütopyaya verecek cevabımız kazanılan bu erdemlerin tamamını kendimizde de gerçekleştirerek Önder APO’nun sürekli yanında görmek istediği APO’cu militan, APO’cu kadro özelliklere bir an önce ulaşma çabası olmalıdır. Unutmamalı ki ütopyalar ancak erdemlerle gerçekleşebilecek inşalardır, yoksa hep hayali olarak kalırlar”