Felsefe ve Sosyoloji

Kemal’e Ermek-6.Bölüm

Girişte öfke ve nefretten söz ettim. Olumsuzlayan bu iki duygunun anlatımıyla konuya giriş yapmanın Kemal Pir gerçeğiyle ne ilgisi var diye düşünenler olabilir. İlgisi elbette var. O kapitalist sisteme müthiş öfke duyuyor, onun dayattığı yaşam tarzından nefret ediyordu. Kemal Pir insana köleliği dayatan her sistemin amansız düşmanıydı ve bu düşmanlıkta sınır tanımazdı. Lenin, köle doğdu diye bir insanın asla suçlanamayacağını söylüyor, “Ancak kendi köleliğinin farkına varan bir köle bu köleliğe karşı mücadele etmiyor; bunun da ötesinde onu meşrulaştıran tutumlar içine giriyorsa, böyle bir köle haklı olarak her özgür insanda tiksinti ve nefret duyguları uyandıran aşağılık bir asalak ve hayvandır” diyordu.

Bu belirlemenin Kemal Pir açısından da ilkesel bir değer taşıdığını iyi biliyorum. Köleliğe öfke ve nefretinizin keskinliği özgürlüğe bağlılığınızın düzeyini de belirler. Vitrine çıkarılmış burjuva yaşam tarzına imrenerek bakan birinin özgürlükle ilişkisi ne denli sağlam olabilir? İsa’dan ödünç alınmış bir benzetmeyle açıklamak gerekirse, burjuva yaşamı kireç vurulup beyaza boyanmış mezarlığa benzer, uzaktan güzel görünür; ancak içi her türlü murdarlık ve çürümüş kemik yığınlarıyla doludur. Kemal Pir hiçbir zaman yetkiyle hareket etmedi, yetkiyle donanmış mevkilere gelmedi. Aynı şekilde yetki kullanan organların emirleriyle de iş yapmadı. Çünkü O dopdolu yaşamanın yaratıcı ve üretken bir eylemcilikten geçtiğini çok iyi biliyor, arkadaşlarının tanımıyla çoğu zaman tek başına bir parti gibi çalışıyordu. Yüksek duyarlılık herkesten daha fazla Kemal Pir için geçerliydi. Aydınlık bilinci, özgür geleceğe inancı, bu inanç üzerinde gelişen pratiğiyle yoldaşları ve dostlarının engin sevgi ve hayranlığını kazanmak kadar düşmanlarına da saygı telkin eden örnek bir devrimciydi Kemal Pir.

Önderlik gerçeğini herkesten önce O kavradı; Önder Öcalan’ın dehasını herkesten önce O fark etti; Önderlikle yoldaş olmanın gururuyla yaşamayı herkesten fazla O hak etti. Bu yüzden insanlar ateşin etrafında dönen pervaneler gibi Ona koştular, gittiği her yerde Onun etrafında biriktiler, Onu bir insanın bakıp da içinde kendi gerçekliğini görebileceği en güzel ayna gibi değerlendirdiler. Onunla birkaç dakikalık konuşma olanağı bulanlar yanından kırk yıllık dostlarıymış gibi ayrıldılar, Ona asla yabancılık çekmediler. Bu açıdan Kemal Pir yalnızca yiğitlik timsali bir eylemci değil, gerçek bir halk adamıydı. Kemal Pir bir sosyalistti. Sovyetler Birliği’nin sosyalizmden uzaklaştığının farkındaydı. Sosyalizm sosyal mücadelelerin bilimiydi. İnsanın sosyalleşme mücadelesi öz olarak bir sosyalizm mücadelesiydi. Dolayısıyla sosyalizmin kökleri insanlık kadar eskiydi. Başkan APO’nun deyişiyle, sosyalizmden kuşku duymak, insandan ve onun toplumsal gerçeğinden kuşku duymak demekti. Apocu Hareket her zaman özgün bir duruşun sahibi oldu.

Taklide ve kopyacılığa düşmedi; reel sosyalizme eleştirel yaklaştı; bilimsel sosyalizmin yaratıcı özünü yakalamaya çalıştı. Daha da önemlisi, ağırlığı pratik uygulamaya verdi; sosyalizmi bir yaşam biçimi haline getirmek için müthiş çaba harcadı. Bu yüzdendir ki, eski paradigma yanlıştı diyerek her şey yeniden yaratılacakmış gibi toptan bir ret yaklaşımı içine girmek, bir başka uçtan münkirlik yapmaktır. O zaman geçmişte olduğu gibi günümüzde ve gelecekte de Onun gibi yaşamalıyız dememiz gereken Kemal Pir’e saygısızlık etmiş oluruz. Yeni paradigmanın öngördüğü sosyalizm, Kemal Pir’in yaşamında somutlaşan sosyalizmdir. Sosyalist olmak, İNSAN olmaktır ve Kemal Pir budur. Kürt halkının yok oluş sürecinden çekilip varolma mücadelesine yöneltilmesi ve bu temelde mucizevî bir devrim olan diriliş devriminin zaferle taçlandırılması sosyalizmin eseridir. Çanak yalayıcılar bu gerçeği anlayamaz.

İnsanı insan yapan sosyalizmle buluşmadan, bu temelde Öncü İnsan’ı kazanmadan, ulusal ve insanı değerlerinden önemli ölçüde kopartılmış, dehşet verici boyutlarda kimlik erozyonunu yaşayan ve adeta kendisi olmaktan çıkarılmış olan bir halkı kendisi olma mücadelesi vermek üzere harekete geçirmek imkânsızdı. Kaldı ki, Apocu Hareket Kürt direnişini geliştirmede Sovyetler Birliği’nin desteğini kazanmayı olmazsa olmaz bir koşul olarak görmedi. Bizim öz güç ilkesi dediğimiz bir ilkemiz vardı ve sosyalizmimizin ayırt edici bir özelliği bu ilkeyi her şeyin üstünde tutmamızdı. Varolacaksak kendi halkımızın özgücüyle varolacaktık. İster ABD’ye ister SSCB’ne ait olsun, herhangi bir pazarda kendimizi pazarlamak ve karşılığında ‘özgürlüğümüzü’ satın almak derdine düşmedik. Beyin ve yürek gücü kazanmışsan özgürleşirsin; Kemal Pir gibi engin güç kaynaklarına sahipsen özgürlüğünü kazanırsın. Halkımız “Sen eşek olmayı kabul ettikten sonra semer vuran çok olur” der. Özgürleşmek, işbirlikçi ihanet çetesi gibi hızla Büyük Efendi’nin semerine koşmak değil, her türlü semerden kurtulmaktır. Sosyalizm işte budur. Kemal Pir, sosyalist düşünce ve inançları ve bedeni dışında bir silaha sahip olmaksızın, diriliş devriminde ilk adımlarını atmış halkımızı yeniden mezara gömmek üzere düzenlenen 12 Eylül komplosuna karşı kazanılmış zaferin adıdır.

Devamı gelecek…

Related Articles

Close