Genel

HUNBABA KOMPLOYA UĞRAMASAYDI BÜYÜK ULUSLARARASI KOMPLOSU DA OLMAYACAKTI

Yirminci yüz yılda Başkan APO şahsında geliştirilen 9 Ekim Uluslararası Komplosu Kürdistan tarihinin en örgütlü ve en kapsamlı komplosuydu. Hatta komplonun basit bir tarafı olan sömürgeci Türk devleti bile bu komplonun derinliğini ve kapsamını bilmiyordu.

Tarihsel olarak da komplo veya komploculuk sınıflı toplum ve devletle icat edilmiş bir saldırı yöntemi olarak Kürdistan’da yaygın olarak güncellenmiş bir politikadır. Zaman zaman ideolojik saldırı aygıtı olarak kendisini pratikleştirirken, zaman zaman da en yoğunlaştırılmış saldırı ve savaş tarzında uygulamaya konulmuştur. Devletin ve devletle birlikte icat edilmiş olan toplumsal hastalıkların döl yatağı olarak tarif ettiğimiz Sümerlerle birlikte komplolar da uygulamaya konulmuştur. Gılgamış destanının anlattığı hikaye aslında Sümerlerin Kürtlere karşı yürüttüğü en sinsi komployu tarif etmektedir.

Sümer Rahipleri Yukarı Mezopotamya’yı ele geçirmeye karar verdiklerinde önce kendi korkularıyla tanışırlar. Çünkü Yukarı Mezopotamya, yani Kürdistan halkları Sümerlere göre daha güçlü ve yerleşik bir yaşam sürdürmektedirler. Onun için öncelikle Yukarı Mezopotamya halklarından birlerinin düşürülüp ajan ve işbirlikçi konuma getirilmesi gerekmektedir. Bunun için Sümer tapınağında kıskaca alınmış kadın, Sümerlerin Kürtlere karşı ilk komplosunun temel bir aleti olarak kullanılmıştır. Önce çoban Enkidu kadın üzerinden düşürülmüş, ardından ise bir işbirlikçi olarak dağın en korunaklı yerlerini kendilerine yaşam alanlarına dönüştürmüş Kürt kabilelere saldırıya geçmişlerdir. Destanın Hunbaba’sı aslında bu Kürt kabilelerinin Aşiret Şefidir.

Hikayeden de anlıyoruz ki, iç ihanet olmadan hiçbir komplonun gerçekleşme şansı yoktur. Hikayenin kendisinde de önce bir hain ve işbirlikçi yaratılmış, ardından daha kapsamlı saldırı gerçekleşmiştir. Tıpkı Med Aşiret Konfederasyonunun yıkılma sürecinde Astiges’in Harpagos’a “bre alçak, teslim edecektin bari, Acemin piçine teslim edeceğine, kendi soyundan birisine teslim edeydin” dediği gibi. Hani “su uyur, düşman uyumaz” denir ya; ihanet en sinsi, kendini en görünmez kılan bir düşmanlık biçimi olarak icat edilmiştir. Yani, hem senden gibi görünmüş, hatta “senden” olmayı öyle bir hale getirmiştir ki, asla şüphe oluşturmayacak kadar da “senden” olma kıvamına kendisini koymuştur. Bunun için birçok araç kullanılabilmiştir. Ama bunların en temelleri ise Sümerlerde olduğu gibi kadın, para, uyuşturucu, yoz yaşam ve kışkırtılmış bireyciliğin konforlu yaşam hayalleri işbirlikçi ve hain yaratmanın temel araçları olmuşlardır. Onun için “hain doğulmaz, hain olunur” denmektedir. Bu, çok doğru bir tanımlamadır.

Başkan APO öncülüğünde PKK’nin doğuşuna kadar Kürdistan tarihi, ihaneti ve komplosu en bol olan bir tarih olmuştur. PKK daha yola çıkış zamanında bile “halkımızın direnme geleneğinden başka tarihten devralacağımız bir mirasımız olmamıştır” demiştir. Çünkü Kürdistan tarihinin temel yapı taşları olan egemenlerin tarihi işbirlikçilik ve ihanet tarihi olarak PKK’nin karşısına çıkmıştır. Tarihe iz bırakan bütün isyan ve direnişlerde, direniş Önderlerinin en yakınlarında işbirlikçiler ve hainler olmuştur.

Başkan APO daha PKK’yi kurmadan önce bu gerçeği çözümlemiş ve bütün ilişki ve hareket tarzını buna göre yürütmüştür. Onun içindir ki Başkan APO; PKK’nin grup aşamasındaki ilk yürüyüşünü Hz İsa’nın oniki havariyle yürüyüşüne benzetmektedir.  “Bizim de ilk grubumuz oniki kişiydi” der. Yani oniki havariden birinin daha sonra hain ilan edildiği gibi, Başkan APO’nun yanındaki oniki kişiden ikisi daha baştan kuşkuyla yaklaşılan sızmalar olduğu da anlaşılmıştır. İkisi de yine aynı araçları kullanmışlardır. Grup hareketinin Kürdistan’a açılmasını engellemek için kadın ve para hep devrede olmuştur. Onların yetmediği yerde ise daha açıktan şiddet yüklü politik araçlar devreye konulmuştur. Grubun en etkin enternasyonal Öncü kadrolarından bir olan Haki KARER, böyle bir komployla şehit edilmiştir.

Haki yoldaşın şehadetinde de hem iç ihanet etkin rol almış hem de birinci dünya savaşından sonra Ortadoğu halklarını kendi denetiminde tutmak için her halkın içinde oluşturduğu işbirlikçi hain oluşumlar devreye konulmuştur. Haki yoldaşın şehadetinde kullanılan “Beşparçacılar” diye bilinen kontra yapının arkasında da KDP’nin olduğu daha o günlerden belli olmuştur. İngiliz emperyalizminin birinci dünya savaşından sonraki “böl-parçala ve yönet” siyasetinin uzantısı olarak Kürt halkının bağrına kapkara bir hançer gibi sapladığı KDP, PKK’nin bütün tarihsel hamle aşamalarında komplo teorileri oluşturarak somut ve aktif bir şekilde engelleyici rol oynamıştır. Kendi tabanından bile PKK’nin çıkışına biraz ilgi gösteren Sait Kırmızıtoprak ve Fait Bucak’ın öldürülmelerinde de bu ihanet şebekesinin doğrudan rolü olmuştur. Başkan APO KDP’nin bu tarihsel gerçeğini; “KDP, hem emperyalizm ve hem de yerel hâkim ulus yönetimleri adına sahayı kendi denetiminde tutmak için, tüm Kürdistan çapında benzer ajan örgütlerle devrimci-yurtsever grup çıkışlarını bastırmayı bu dönemde kendisi için temel görev belleyecektir. Kürdistan’ın tüm parçalarında devrimci-demokrat çıkışlara aman vermeyecektir. Temel yöntemi, her tarafta komplolar biçiminde gündemleşecektir.” biçimin de tanımlamaktadır.

9 Ekim Büyük Uluslararası Komplosu planlanırken de KDP ihanet şebekesinin doğrudan desteği ve sorumluluğu da aynı biçimde gelişmiştir. İlginçtir ki Uluslararası Komplo döneminde Ecevit, sömürgeci Türk devletinin Başbakanı olmasına rağmen komplonun kimler ve ne amaçla örgütlendirildiğini anlayamamış olmasına karşın KDP, komplonun en aktif unsuru olmuştur.

9 Ekim Uluslararası Komplosu, sömürgeci faşist Türk devletinin Kürdistan’da yürüttüğü inkar ve imha savaşında aşılma ve yıkılma sürecine girdiği bir zaman da doğrudan ABD, İsrail ve AB ülkelerinin öncülük ettiği ve NATO karargahlarında planlanıp 9 Ekim 1998 tarihinde uygulamaya konulmuştu. Ama 9 Ekim Uluslararası Komplosu esas olarak 1996 yılından itibaren İsrail’in istihbarat, ABD’nin diplomatik desteğiyle sömürgeci faşist Türk devletinin çeteleri Suriye içlerine sızmayı başarmış, Başkan APO’nun bulunduğu en yakın noktalarda bombalı eylemler yapar hale gelmişlerdi. Ama onlar eliyle de sonuç alamayacaklarını anlayınca, 1997 yılında daha kapsamlı olarak NATO desteğiyle Bakur’dan sömürgeci faşist Türk ordusu, Başur’dan ise KDP çok kapsamlı bir savaş başlatmışlardır. Başkan APO bu savaşta doğrudan Komutanlık düzeyinde yer almış ve büyük Zap Direnişiyle her iki güç de bozguna uğradığından tam bir yenilgi ve dağılma sürecine girmişlerdi. Ardından ise ABD ve İsrail, PKK’nin böyle yenilemeyeceğini gördüklerinden NATO’yu göreve çağırmış ve komplo, PKK’nin mutlak yenilgisi ve Kürt soykırımını tamamlama amacıyla planlanmıştı.

Dolayısıyla bütün bunlar 9 Ekim komplosunun NATO bünyesinde planlanıp ve bizzat ABD ve İsrail öncülüğünde icra edilmiş olduğunu göstermiştir. Komployu planlayan güçler, bütün uluslararası güçlerin pozisyonu daha baştan planlanmış ve faşist Türkiye yönetimine sadece gardiyanlık görevi verilmiştir. Onun için de Ecevit, “APO’yu neden bize verdiler anlamış değilim” itirafında bulunmuştur.  Başkan APO ise daha sonra bu uluslararası komplonun amacını şöyle değerlendirmiştir. “PKK karşısında büyük gerileme yaşayan geleneksel işbirlikçiler ve ilkel burjuva milliyetçiliği, bir an önce onun imha olmasını bekliyordu. ABD ve İsrail, Londra merkezli planlamayla dünya çapında alarma geçmişti. 2000’e doğru, Abdullah Öcalan’a yönelik son komploda ekonomik, istihbari, diplomatik ve askeri olarak tüm güçlerini devreye sokmuşlardı. Bu sefer Kürt özgürlük iradesini, PKK ve Öcalan şahsında kesin olarak bitirmeyi kafalarına koymuşlardı. Plan daha derin açımlanabilir; ama bunun bir ucunun da Türkiye’yi derinliğine krize sokmak olduğu son dönemlerde yeterince açıklığa kavuşmuştur. Beklenen kör isyan tavrının sergilenmemesi, tersine, en yumuşak ve kardeşçe barış ve demokratik uzlaşma tavrının gösterilmesi, bu emperyalist komplonun tam başarıya gitmesini engellemiştir.”

Başkan APO, komplonun amacını zamanında fark ettiğinden ‘90’lı  yıllardan itibaren gündemleştirdiği “Kürt sorunun da demokratik çözüm” formülünü daha da derinleştirerek komployu boşa çıkarmayı başarmıştır. Uluslararası Komplo boşa çıkarılmıştır ama sonuçlandırılamamıştır. Dolayısıyla Başkan APO, komplonun bütün uluslararası ayaklarını çözümlemiş iç bağlantılarını “sahte dostlar ve yetmez yoldaşlık” olarak tanımlamış ve teşhir etmiştir. Bu anlamda komplonun mutlak sonuçlandırılması için bu her iki ilişki biçiminin kendisini netleştirmesini istemiştir.

9 Ekim uluslararası komplosuyla başlatılan süreç 23 yıldır İmralı Tek Kişilik işkence sistemiyle hala sürdürülmektedir.  En başta bunun böyle olduğunu doğru anlayarak görev ve sorumluluklarımıza yönelmemiz gerekmektedir. Nitekim 24 Nisan 2022 tarihinden bu yana başlatılan büyük savaşta da aynı amacı görmek mümkündür. Sadece amaç da değildir, uluslararası komplo güçleri bile hiç değişmeden hala Başkan APO etrafında oluşturulan tecrit ve işkence sistemiyle; Metina, Zap ve Avaşinde sürdürülen savaşın hem yürütücüleri aynı hem de amacı aynıdır. Yani yüz yıl önce, 24 Temmuz 1923 yılında Lozan’da gerçekleştirilen Anlaşmayla Kürdün inkar ve imhası kararını nihayete ulaştırmaktır.

Hem sömürgeci soykırım rejimi hem de uluslararası emperyalist güçler Kürde tam da böyle yaklaşmaktadır. Önderliğimize karşı bütün kapıları kapatan AB ülkeleri, kendini inkar etmiş Kürde tüm kapılarını aralamış, devletin yaratıcısı Sümerler gibi toplumumuzu ve özellikle de genç nesillerimizi kendi pis diyarları olan uyuşturucu, fuhuş bataklıklarında yozlaştırarak kendine ve insanlığına yabancılaştırmaya çalışmaktadırlar. Böylece Kürdistan’ı Kürtsüzleştirerek, kirli amaçlarına ulaşmak istemektedirler.

Yani komplonun en sinsi ve kirli sonuç alma eylemi olan ideolojik boyutunu da devreye koyarak sonuca gitmek istemektedirler. Görev ve rol dağılımları tamamen böyle düzenlenmiştir. ABD ve NATO sömürgeci, soykırımcı, faşist Türk devleti eliyle Kürdistan’ın dağını taşını bombalayıp yok ederken, kullandığı kimyasallarla da uzun bir zaman yaşam emareleri olamayacak kadara toprağımızı ve coğrafyamızı zehirlemektedir. Geri kalanlarda KDP ihanet şebekesi tarafından zehirlenerek, elli yıllık mücadele geleneğimizin yarattığı ulusal duygular ihanet zehriyle tüketilmektedir.

Bu amaçla tarihimizi doğru kavrayıp bilince çıkarmalıyız. Sümerlerin fahişe Tehiptilla ile düşürüp kendi işbirlikçisi haline getirdiği hain Enkidu eliyle gerçekleştirdiği büyük komployla, 21. yüz yılın Uluslararası Komplosuyla hiçbir farkı yoktur. İkisinin de amacı aynı, ikisinin de yöntemi ve kullandığı araçları aynı. Nasıl ki Kurti kabilelerinin aşiret şefi, Enkidu eliyle tuzağa düşürülüp Uruk şehrine götürülmüşse, Başkan APO’da “dost” eliyle Suriye’den çıkarılıp İmralı işkence hanesine götürülmüştür.

Onun içindir ki, bugünkü direnme savaşını böyle bir varlık ve yokluk savaşı olarak anlayıp, tanımlayamazsak “yetmez yoldaşlık”ı da aşmış olamayız. Metina, Zap ve Avaşin gerillası yürüttüğü savaşı tam da böyle anladığı için düşmana kök söktürmektedir. Dolayısıyla Kürdistan’ın her genci de yönünü gerillaya vererek bulunduğu her yerde, gerillanın yaratıcı ruhuyla buluşup anlık eylem halinde olduğunda zafer mutlaka halkımızın olacaktır.

Senar Viyan
Kaynak: Yurtsever Gençlik Dergisi

Related Articles

Close