Felsefe ve SosyolojiGenel

AİLECİLİK İLE MÜCADELE, DÜŞMAN İLE MÜCADELEDİR-1.Bölüm

Kürdistan tarihi, bir direniş tarihi olduğu kadar aynı zamanda bir katliam ve sömürgeleştirme tarihidir. Katliam ve sömürü saldırılarına karşı Kürdistan toplumu her zaman farklı şekillerde direniş içerisinde olmuştur. Kürdistan’ın kutsal dağları, her zaman bir direniş mekanı olarak ele alınmış ve bu şekilde Kürdistan’ın asi dağları Kürdistan toplumunu korumuş ve yüreğine basmıştır. Bundan kaynaklıdır ki dağlar her zaman kutsal olarak görülmüştür. Aynı zamanda sürekli işgal ve katliam politikalarıyla yüz yüze kalmak kendisiyle beraber hem toplumsal yapıda hem de Kürt kişiliğinde yoğun ve sarsıcı tahribatlar yaratmıştır. Kişilikteki etkisi; kendine güveni olmayan, irade olma noktasında kendini tanımlamakta zorluk yaşayan, kendisi için uzun süreli planlamalar yapamayan, celladına sevdalı bir şekillenme olurken toplumsal yapıda ise özellikle aile ve aşiret kurumuna bağlanma daha fazla ön plana çıkmıştır.

Bu açıdan Kürdistan’da aile kurumunun ne anlama geldiğinin doğru sorgulanması ve çözümlenmesi her açıdan önemli olmaktadır. Aile kurumu düşmanın Kürdistan’da en çok kendine basamak yaptığı bir kurum olma özelliği taşımaktadır. Bize soykırım ve işgalciliği dayatan düşman gerçekliği, aile kurumunun hangi özelliklerine dayanarak bunu gerçekleştirmek istemektedir? Kürdistan’da ailecilik anlayışlarının düşman tarafından özel ve psikolojik savaş yöntemleriyle bu kadar geliştirilmesinin nedeni nedir? Ya da Önderliğimiz neden aile kurumunu küçük bir devlet olarak tanımlamaktadır? Bu soruları doğru irdelemek ve doğru cevaplara ulaşmak gerekmektedir. Özellikle bu konuda bilinç ve doğru tutumun sahibi olmak Kürdistan gençliği için olmazsa olmaz bir gerçekliği ifade etmektedir. En çok üzerinde düşmanın oynadığı ve Özgürlük mücadelemizin karşısına çıkardığı bir konu olduğundan daha fazla duyarlılık istemektedir.

Kürdistan’da yaşanan bunca katliam ve soykırım saldırılarına karşı Kürdistan toplumu kendini korumak ve varlığını sürdürmek için bir Kürdistan’ın kutsal dağlarına sırtını dayamış, ikinci bir husus olarak da aile kurumuna kendini dayandırmıştır. Kendi ailesiyle olmayı bir varlık gerekçesi olarak ele almış ve ona göre yaşamaya çalışmıştır. Bu anlamda kendini toplumsal ve ulusal anlamda yönetecek bir sisteme sahip olamamasını, aile kurumu üzerinden gidermeye çalışmaktadır. Yani soykırımcı, sömürgeci sistemin bırakmadığı ve her zaman engellemeye çalıştığı toplumsal ve ulusal iradeleşme ve bütünleşme tam olarak gelişmediği için aile kurumu daha fazla ön plana çıkmıştır. Bundan kaynaklı dikkat edelim Kürdistan’da toplum ve ulus çıkarlarından çok aile çıkarları daha fazla ön planda olmaktadır. Kürdistan toplumunda ailenin çocuğu için yaptığı nasihatlerin birçoğunda aile çıkarları, her zaman daha ön planda olmaktadır. Yani yetiştirilme tarzı ağırlıklı olarak bu şekilde geliştirilmektedir.

Yani bir ulusun ve toplumsallık yok olabilir fakat bir aile yaşamını istediği gibi sürdürebilir anlayışı hakim kılınmak istenmektedir. Bunu somutta da kdp ihanet çizgisi ve anlayışlarında görmek mümkündür. Başure Kürdistan’da kdp, kendi aile menfaatleri ve çıkarları için adeta Kürdistan’ı parsel parsel düşmana satmaktadır. Hiçbir toplumsal değer tanımamakta, Barzani ailesinin zengin yaşamı için Kürdistan halkı sefalet içinde bırakılmaktadır.Canlıların kendi yaşamını sürdürebilmeleri için beslenme, savunma ve üreme sorunlarını çözmeleri gerekmektedir. Bu gerçeklikler Kürt toplumsallığında daha trajik bir hal almıştır. Yaşadığı soykırım ve sömürü politikalarından kaynaklı soyunu sürdürme bir savunma mekanizması olarak ele alınmaktadır. Ne kadar çok çocuğa sahip olursan o kadar savunmanı yapabilirsin anlayışı hakim olmaya başlanmıştır. Özellikle erkek çocuklarının varlığı kendi savunmasını oluşturması için esas alınmaktadır. Bu da toplumsal cinsiyetçiliğin zihniyette ve yaşamda daha fazla kendini kalıcılaştırmasına ve derinleştirmesine yol açmıştır. Bundan kaynaklı Kürdistan’ın birçok yerinde ekonomik anlamda durumu çok kötü olmasına rağmen çok fazla çocuk sahibi olmayı bir övünç veya kendini ispatlama durumu olarak ele almaktadır. Toplumsallık ve ulusal değerler etrafında oluşturulması gereken öz savunma mekanizması, Kürt gerçekliğinde biyolojik sınırlara indirgenmiş ve Kürt gerçekliğinde bir kördüğüm halini almıştır.

Bu anlamda Önderliğimizin ‘’ Aile bünyesindeki karmaşıklığı, sorunların had safhadaki duru­munu objektif olarak görmekte yarar var. Yüzyıllardan beri kendi­liğinden gelişen bir olgu olmayan aile kurumuna siyasal bir yaklaşım göstermek zorunludur. Bazı güçler tarafından sağına soluna koltuk değnekleri yerleştirilerek güçlendirilmeye çalışılan, çok tehlikeli ideolojik, politik, ahlaki, kültürel ve ekonomik gericiliği yaşatan tehlikeli bir kurumdur aile. Aile içindeki egemenlik erkekte düğümlenir. Aile içinde sözü geçen erkek, geneldeki düşkünlüğü, yani egemen sömürgeci otoritenin bütün olumsuzluklarını kendi kişiliğinde aileye yansıtır. Yani siyasal otoriteden, her türlü toplumsal kurumlaşmak­tan, söz söylemekten, hatta dilini bile konuşturmaktan alıkonulmuş, ekonomik olarak daraltılmış erkek; mevcut sorunların doğurduğu öfkeyi aile içinde kadınlarda ve çocuklarda giderir. Bizde aile içi kavgaların şiddetli olmasının nedeni budur. Yani bir kovana taşıya­mayacağı kadar arı doldurursan yaşatamazsın. Aile üzerindeki baskı şiddetlendikçe, bunu bütün aileye yayar ve burada kavga, gürültü ile yaşanılmaz bir durum ortaya çıkar. Bu da iki biçimde çözüme gider. Birisi, ya aileyi terkeder, bırakıp kaçar, “bıktım” der. Diğeri ise, biraz nüfuzlu bir aile veya sömürgecilik biraz imkan açıyorsa, son süratle sömürgeciliğe koşar, işbirlikçiliği derinleştirir. Bu iki çözümde de olumsuz bir gidişat vardır. Sömürgecilikle bağların geliştirilmesi, sorunu ağırlaştırıyor, aileden kaçma ise, aileyi çözülmeye doğru gö­türüyor ve bu da bunalımı derinleştirdikçe derinleştiriyor.’’ Belirlemesi önemli olmaktadır.

Related Articles

Close